29 Eylül 2014 Pazartesi

Bu aralar ben...


Son zamanlarda birçok aksilik üst üste geldi hayatımda ve hala da devam ediyor..Aslına bakarsanız uzun zamandır bu böyle...Ama son zamanlarda daha çok batıyor bu durum gözüme...Ne planlarsam ne istersem bir aksilik oluyor ve bütün hevesim, mutluluğum kursağımda kalıyor.İstediklerim, planlarıma göre olmayınca hiçbir şey yapamıyorum, boş boş dolanıyorum etrafta, amaçsızca...İsyan etmek de istemiyorum, korkuyorum sahip olduklarım elimden alınır diye, buna da şükür diyorum...Ama...Aması var işte!


Hayatımda kötü statüsüne koyabileceğim insanların çok mutlu olması, işlerinin yolunda gitmesi sinirlerimi bozuyor.Kesinlikle kendime, iyiyim mükemmelim demiyorum ama bariz kötü insanların bu kadar keyifli olması canımı sıkıyor.Kıskançlık belki bu..Kıskançlık da kötülüktür...Ama ben bunu adaletsizlik olarak görüyorum...Tamam biliyorum bunun öbür dünyası da var ama insanız işte...Neyse yine isyan etmiş olmayayım..Buna da şükür...



Tabi bu tür durumlarda yanımda olan arkadaşlarımla durum hakkında farklı görüşlerimiz oluşuyor...

Dindar arkadaş; Allah sevdiği kullarını sınarmış, bu zorlukların sonunda güzel mükafatlar göreceksin...

Felsefi arkadaş; Çekim yasası yüzünden bunların hepsi!Etrafa negatif enerji yolluyorsun...İçten içe bir şeylerin ters gideceğini düşünüyorsun ve öyle oluyor...

Ben; kesin bir günah işledim Allah beni cezalandırıyor.


Aslında pozitif bir insandım ben, belki de sinir bozucu derece pozitif...Her zamanlar iyilerin kazanacağına inanırdım.Sanırım hala da inanıyorum ama tereddütlüyüm..Çünkü gerçek dünyada iyiliğin, dürüstlüğün bir artı değil eksi getirdiğini düşünüyorum...Kime sorsam, iyi dürüst insanları sevdiğini söylüyor ama kimse gerçekleri duymak istemiyor, onun yerine duymak istediklerini söyleyen insanların yanında oluyor.Doğruyu söylemek, dürüst olmak bir işe yaramıyor yani...Ah bir de iyilik ve kötülük durumu...Deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, kime iyilik yaptıysam sağlam kazıklar yedim ve her defasında kötü ilan edildim...Kötüler daha değerli oluyor bence...Ama işte ben duygusallıktan kaybediyorum, iki gözyaşı döksünler insanlara acıyıp onları affediyorum...Sonra her şey tekrar başa sarıyor...Ahh aptal ben!Acımasız olmak için özel ders mi alsam?



Ama sanırım biraz da kötülük var içimde!Kötülerin, yaptıkları kötülüklerin cezasını çekmesini istiyorum!Yaptıkları kötülük bu dünyada da rahat bırakmasın onları..Zaten pembe dizi tarzındaki Kore dizilerinde de kötülerin birden aklanıp paklanıp mutlu olmasına karşıydım, hemen olmasınlar mutlu!Önce yaşattıkları acı kadar acı çeksinler...Anlasınlar neler hissettiğimizi....Çünkü insan bir şeyi ancak kendi yaşarsa anlar...Bir musibet bin nasihatten iyidir.



Anlayacağınız bu aralar hayatımı çok sorgular hale geldim...Etrafımda kimlerin gerekli kimlerin gereksiz olduğu üzerine...Çevremde fazlasıyla işi düştüğünde arayan insan olduğunu fark ettim, aslında bunun daha önceden de farkındaydım ama aldırmıyordum ya da aldırmadığımı düşünüyordum.Ve fark ettim ki aslında o insanlar beni yoruyor..Sadece işleri düştüğünde arayıp bütün hayat enerjimi emiyorlar, sadece onlar var, ben yokum; benim nasıl olduğumun önemi yok...Önemli olan tek nokta; benim onları gıkımı çıkartmadan dinlemem ve gerçekleri değil, duymak istediklerini söylemem...Bu insanlardan yavaş yavaş uzaklaşmam lazım..Aslında o kadar da yakın sayılmam değil mi?

Ama neyse ki çocukluk arkadaşlarım var...Onların yanında hem güzin abla hem de ben diye bir şey var...Kendim olduğumu hissettiğim bir şey...


Bu arada son bir hafta içinde renklitirtil blogunun sahibesiyle dabbe ve 3 harfliler üzerine konuştuk...Normalde korkmuyorum deyip cool cool dolaşan ben son günlerde tam bir korkak haline geldim...Psikolojik olarak gölgeler görmeye başladım..Sırf ses olsun diye bu buz gibi havalarda camı üstten açarak uyuyorum..Sonra gece fırtına,rüzgar, yağmur çıkıyor yine uyanıyorum, korkuyorum...Ahh cool ben...Korku filmlerine de biraz ara mı versem?



Geçen gün aklıma nereden geldi bilmiyorum ama Rapunzel'e taktım.Bu kız kulede, tek başına kilitli...Dışarıda da ejderha var...İyi, hoş..Bu kız nasıl saçlarını yıkadı bunca zaman, şampuanı nereden buldu...Ben saçlarımı belime kadar uzattığımda şampuan yetiştiremiyordum, onun şampuan sponsoru bulması lazım bu durumda..Hem neden bitlenmedi bu kız..Her şeyi geç, biz çocukken neden sorgulamak bunu, nasıl hepimize büyüleyici geldi masal...Sonra geçişi Pamuk Prensese yaptım.Üvey annesinden kaçan, yeryüzünün en güzel kızı ve 7 küçük adam...Neden hiçbiri aşık olmadı ona...Yoksa cüceler?! Sindrella'dan hiç bahsetmiyorum bile, ülkede o ayakkabı numarasına sahip olan tek genç kız! Anlayacağınız o ara nereden estiğini anlamadığım garip sorular aklıma esmişti, onca düşünecek şey varken bunun üzerinde düşündüm..Ahhh realist ben!


Yaklaşık bir ay önce saçımı kestirdim yani kırıklarını aldırmak için kuaföre gittim...Sanırım saçımın kırıklarını aldırmak istiyorum sözü kuaförlere farklı şeyler ima ediyor yoksa iki parmak keseceğini söyleyip bir karış kesmenin başka bir açıklaması olamaz...Neyse ki kökü bende yine uzar değil mi?!Ama evren benimle dalga geçmekte!Kestirdikten sonra karşıma saçları belinden aşağı inen kızların çıkmasını başka türlü açıklayamıyorum!


İştahım yok bu aralar ta ki gece 11'e kadar...O saatten sonra deli gibi bir şeyler yemek istiyorum...Nedense salçalı omlete taktım bu aralar, 11'den sonra 2 yumurta, biraz salça, bir de içine bir ton tuz koyuyorum, 2 güne şişmezsem iyidir...


Çayı şekersiz içmeye başladım bu sıralar...Çok havalı değil mi?Ama biz liptonun demlik poşet çaylarını içtiğimiz için misafirlikte içtiğimiz demleme çaylarda yapamıyorum bunu...Aslında içtiğim 1 bardak çay, çok da sevmem çayı...Şekerli içsem ne olur ki?



İç sesimle anlaşamıyorum bu aralar...Düşününce, bu zamana kadar da hiç anlaşabilmiş değilim...Hayatımda tanıdığım en korkunç şey kendisi...Geçimsizin teki!Sürekli azarlayan,moral bozan bir ses...Bazen benden nefret ettiğini de düşünmüyor değilim...Biraz yapıcı olmasını tercih ederdim ama hakkında çok şey de söylemek istemiyorum..Yine baş başa kalacağız kendisiyle, kurtuluşumuz yok...İyi geçinmek lazım...

Bugünlerde böyleyim...
Bu da böyle içini döken, sakin bir post olsun... 

Bir mucize bekleyen Sawako'dan sevgilerle...



28 Eylül 2014 Pazar

Gekkan Shoujo Nozaki-kun


Bu aralar içimde anime canavarı türemeye başladı, anime görünce kendimden geçiyorum...Yine dizi ve film izlemekten sıkıldım sanırım :) Ama bu şekilde ara verip tekrar animelere dönmek de hoşuma gitti...Tabi bu durum sizin hoşunuza gitti mi bilemem:))



Animenin konusu;
Sakura Chiyo, okula geç kaldığı bir gün kendisine yardımcı olan Nozaki-ku'dan hoşlanır ve ona olan aşkını ilan etmeye karar verir.Cesaretini toplayıp Nozaki-ku'nun karşısına geçer ve ona hayran olduğunu söyler.Sonra ne mi olur?Nozaki-ku, kağıdı kalemi çıkartıp asıl kızımıza imza verir.


Asıl kızımız şok olur ve onunla birlikte olmak istediğini söyler.Nozaki-ku, onu evine davet eder.Asıl kızımız önce utanır ama evine gittiğinde 2.kez şok olur.Çünkü Nozaki-ku, popüler bir mangayı yazan mangakadır ve asıl kızımızı mangadaki arka planları boyaması için evine davet etmiştir.Yani asıl kızımızın duygularından bir haberdir.Asıl kızımız manga, bahanesiyle sürekli Nozaki-ku'nun evine girip çıkmaya başlar ve bu sürede onun çevresindeki insanlarla tanışır.Aşkını her ilan etmeye çalıştığında bir aksilik yaşanır.Peki aşkını ilan edebilecek midir?


Anime, abzürt komedi türünde, izlerken bol bol güldüğüm ama çoğu yerde asıl erkek kahramanın odunluğuna deli olduğum bir türde...Genel olarak romantik komedi türündeki animelerle, dizilerle dalga geçilmekte...İçerisindeki bütün karakterler dikkatinizi çekiyor, yani sadece asıl kahramanlara odaklanmıyorsunuz.Yalnız asıl kızımıza çok acıdım.Kız aşkını her ilan ettiğinde  karşısındaki odun(!) hiçbir şey anlamadı...Sonunda anlayacak mı öğrenmek istiyorsanız, izleyin!İyi seyirler! :))



26 Eylül 2014 Cuma

Dizi Alarmı: Love Cell / Dating Dna / 2014


Woo Bin, hayranı olduğumu bilirsiniz..Geçenlerde Woo Bin'in yeni bir dizide rol alacağı haberini alınca çok mutlu oldum!Konusunu okumadan, kesin bu kez asıl erkek rolündedir diye sevinmelere başladım ta ki konusunu okurken asıl erkek kahramanı Park Sun Ho'nun oynayacağını öğreninceye kadar...Sonra bıraktım okumayı lanet olsun, yine 2. erkek rolüne attılar bu çocuğu...Kaderi bağlandı dedim ve devamını okumaya koyuldum!Woo Bin'in oynayacağı rolün 2. erkek olmayıp da başka bir şey olduğunu öğrenince ise şok oldum :) Ne mi?


Önce diziden bahsedelim;

Dizinin konusu  2010-2012 yıllarında internette yayınlanan bir çizgi romandan alınmış sanırım manga demek yanlış olmaz..Romantik komedi biraz da fantastik tat da olacak ve 13 ekimde yayınlanması bekleniyor :)

Konusu ise; İşsiz bir asıl erkekle popüler bir yıldız olan asıl kız arasında geçecek...

Peki Woo Bin bunun neresinde?2. erkek de yapmamışlar çocuğu? Sıkı durun açıklıyorum! :D




Woo Bin, dizide aşk tanrısını yani eros'u oynayacak! ( Bazı yerlerde randevu kralı olarak da geçiyor)

Bunu okuyunca yüzümde kocaman bir sırıtma oluştu.Birden Woo Bin'in kafasının, altı bezli kanatlı bir bebeğe montaj edildiği düşündüm :D

Dizinin haberi şimdiden beni güldürmeye başladı, umarım başladığında da aynı olumlu tepkileri verebilirim :))

Oyuncular;

Park Sun Ho : Ma Dae Choong (asıl erkek,işsiz,hayatında hiç kız arkadaşı olmamış)

Jang Hyuk :Asıl erkeğin komşusu

Kim Woo Bin : Aşk tanrısı :))

Kim Yoo Jung :Asıl erkeğe aşk dersi veren hoca (böyle deyince bir tuhaf oldu, ilişki uzmanı diyelim :) )

Jihyun :Seo Rin (asıl kızımız, idol, popüler yıldız)  

Not: Dizinin ismi bazı yerlerde Dating Dna bazı yerlerde Love Cell olarak geçiyor :)
Not 2 :Dizi kanalda değil internette yayınlanacak, ilginç değil mi? 


Ao Haru Ride


Uzun zamandır anime yazmıyordum değil mi?Aslında ne severdim izlemeyi ama nedense beğeneceğim türde bir anime bulamamıştım..Sonra her yerde bu animenin adı çıktı karşıma, tepkiler de olumlu yöndeydi..Gece yarısında izlemeye başladım bir bölüm iki bölüm derken bir baktım, animesini bitirmekle kalmamış devamını mangasıyla getirmişim!Tabi yine zombi gibi 1 saatlik uykuyla dolandım etrafta...Ama buna değildi, bayıldım!Şimdi merakla mangasının yeni bölümlerini bekliyorum:)



Animenin konusuna gelecek olursam;

Futuba, ortaokulda şirinliği ve güzelliği nedeniyle diğer kızlar tarafından dışlanmıştır çünkü erkekler Futuba'dan hoşlanmakta ve de bu diğer kızları sinir etmektedir...Ortaokulda onun için tek güzel olan şey hoşlandığı çocuk Tanaka-kun'dur, o da birden okul değiştirip ortalıktan kaybolur.

Ortaokul yıllarını yalnız geçiren Futuba, liseye başladığında yeni bir başlangıç yapmaya karar verir.Erkekler onu itici bulsun diye çok yer, kızsal hareketler yapmaz, her şeye aşırı tepki gösterir.Böylelikle arkadaş edinebilmiştir.Yine böyle okulda takıldığı bir gün karşısına ilk aşkı Tanaka-kun çıkar ama şimdiki adı Mabuchi'dir.

Futuba, ilk aşkının da karşısına çıkmasıyla hayatını, arkadaşlarını sorgulamaya başlar..Ve tabi hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyleyen Mabuchi'ye hala aşıktır.Peki asıl kızımız bu aşkta başarılı olabilecek midir?Ya arkadaş mevzuları?


Romantik komedi, bazen aşk bazen dram tadında hoş bir anime!Anime ve manga severler toplanın hedefimiz Ao Haru Ride  :D

Not:Animesi 12+1(ova)=13 bölümde final yapmış durumda, pat diye bitiyor yani...2.seonu çıkacak mı bilmiyorum ama filminin çekileceğini duydum..Sizin animeyi izledikten sonra devamını manga ile yapmanız gerekiyor..Mangası ise güncel olarak yayınlanıyor, Türkçe çeviren siteler de gördüm ama İngilizce olanlar baya bir ilerde!Kolay gelsin :)

24 Eylül 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu : Yüzbaşının Kızı

Merhabalar, bu aralar sürekli kitap alasım geliyor, bir de arkadaşlarla kitap değiş tokuşu yapınca elimde bir sürü okunmamış kitap birikmiş durumda...Bu kitabı da Misaki'den aldım, evinde lise zamanından kalan klasik roman koleksiyonu var, yani kendisi zoraki klasik kitap sponsorum olmuş durumda :))


Kitabın konusundan bahsedecek olursam; Pyotr Andreyich soylu bir ailenin çocuğudur, gezmeye zevkine oldukça düşkün bir çocuktur.Askerlik çağı geldiğinde, diğer soylular gibi rahat bir yerde zevki sefa bir şekilde askerliğini yapacağını düşünürken babasının kararıyla bütün planları alt üst olur.Çünkü babası, oğlunun sorumluluk sahibi bir vatansever olması için onu zorluklar yaşayacağı küçük bir yere gönderir, tabi yardımcısıyla birlikte...İşte bu hikayede  Pyotr Andreyich'in yaşadığı zorlukları, aşık oluşunu, bir tavşan kürkü ceketinin hayatını nasıl etkilediğini okuyacaksınız...

  Yüzbaşının Kızı adlı bu romanı ben çok beğendim..Okurken de hiç  sıkılmadım ama kitapta  Rusların, Kırgız Türkleriyle olan savaşları anlatılıyor, o kısımlarda Türklere barbar demeleri çok rahatsız etti beni...Hani Türklere barbar deyip sonra Türklere yapılan bir kısım; saçlarını kazıtmak,dillerini kesmek, sırtlarını rendelemek gibi işkencelerin dile getirilmesi de tüylerini diken diken yaptı..Savaşta kimsenin birbirine hoş davranmayacağını biliyorum ama Ruslar da pek insancıl sayılmazmış o dönemler...Neyse okumalısınız bu kitabı, öneririm :) 


22 Eylül 2014 Pazartesi

Mim #9 - Duygusal Mim


Aslında bu mimi cevaplamamayı düşünüyordum hatta Düda'ya da söylemiştim ama bugün nedense birden cevaplama ihtiyacı duydum..Duygusal günümde miyim ne?


1.En çok kırıldığın / incindiğin kelime?

Bencilsin kelimesi...Aslında bu kelimeyi duymak değil de bu kelimeyi sonuna kadar yanında olup her şeyine yardım ettiğim, her derdini dinlediğim insanların bir gün hayır dediğimde bu kelimeyi kullanması beni kırıyor.


2.Herkesin kullandığı kelime olur ama senin için bir insan olur, o özel insan, o kelimeyi kullanınca "alınırsın" ne düşünüyorsun?

Ben her şeyi dalgaya vursam da yapı olarak alınganım, bir insanın şakayla söylediği cümlelerin altındaki gerçek düşüncelerini de hissederim.Özel insan, ister sevgili olsun ister arkadaş hak etmediğimi düşündüğüm bir kelimeyi bana karşı söylüyorsa alınırım, bunu sürdürürse araya mesafe koyarım, eğer devam ederse tamamen muhabbeti bitiririm.Çünkü böyle şeylerde katlanmanın kişiye zarar verdiğini düşünüyorum ve neye izin verirsen, karşındaki insanlar bunu kendilerinde hak olarak görürler ve bunu yapmaya devam ederler.

3.Seni en çok duygulandıran şarkı?

Ezginin Günlüğünden bu parça;


Ve bu şarkı da...



4.Daha önce seni bırakan birisi geldi,senden ikinci bir şans istedi, sen de o şansı verdin ama buna rağmen bırakıp gitti.Şimdi yine pişman!Ne yaparsın, ne hissedersin?

Karşımdaki kişiye saygım kalmaz.Bence bir ilişki bitmişse bitmiştir net...Düşününce; İnsan sevdiği insandan neden ayrılmak ister?Sevseydi ayrılır mıydı? 
Bu tür işlerin laçkalaşmaması taraftarıyım.Bu demek değil ki ikinci şans vermeye karşıyım ama bu şansı verdikten sonra karşımızdakinin düşüncesinin "Nasıl olsa affeder ya ben aynen devam edeyim" görüşüne dönüşeceğini düşünüyorum...Bence insan, kendinden zamanını çalan insanlardan uzak durmalı, zamanı geriye almak mümkün olmuyor çünkü...

5.Nefret mi aşk mı?

İkisi de değil..Aşk güzeldir ama insanda ne mantık kalır ne gurur...Aşkın gururu olmaz..Oluyorsa da o aşk değil, hoşlantıdır.Nefrete gelince, insanı yorar bence..Uzun süre kimseden nefret etmedim, kin beslemek bana göre değil..Ama iki duyguda insanı bir şekilde yoruyor..Hayırlısı olsun :p


6.Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?

Şirinlik abidesi kesilirim ama eğer karşımdakinin beni affedeceğini düşünüyorsam.. :) Eğer emin değilsem, ciddi bir şekilde ne hissettiğimi söylerim bütün samimiyetimle, zaten bana değer veriyorsa beni affeder :)

7.Nasıl ağlarsın?Bağırarak mı içine atarak mı?

İçime atarak ağlarım..Sitede oturuyoruz bağırsam herkes adam öldürüyorlar sanır :D Şaka bir yana ben gözyaşlarımın görünmesinden hoşlanmam, odama çekilir kimse yokken sessiz sessiz ağlarım...

8.En korktuğun şey?

Yalnızlık.

9.Ruhun sıkıştığında  ne yapmayı seversin?Kendini nasıl sakinleştirir / dinlendirirsin?

Korku filmi izlerim ya da kitap okurum...Eğer hava karanlıksa, sokak boşsa tek başıma yürüyüşe çıkarım.

10.Bazen kızılmasından hoşlanırsın, peki en çok ne için kızılmasını seversin?

Ben insanların sesini yükseltmesinden hoşlanmam..Genellikle arkadaşlarımın bana kızmasından hoşlanırım..Bir hata yaptığımda, dalga geçerek, gülerek Allah seni bildiği gibi yapsın diyeceğim ama yapmış Sawako gibisinden :)) Buradan bayan D.'ye sevgiler :))

11.Şiir / müzik / öykü / deneme ?

Yer ve zamana göre değilir ama öykü..Severim :)

12.En son ne için ağladın?

Bu sabah, komşumuz babasını kaybeden bir çocuğun ablasına sorduğu soruyu söylediğinde..

"Senin de baban öldü mü abla?"

13.Birinde hemen etkilendiğin özellik?

Samimiyet, karşılıksız sevgi-saygı...

14.Dayanamadığın şey?

Duygu sömürüsü...Çünkü ben aşırı sulugöz ve duygusal bir insanım..Genellikle karşımdaki insanlar duygu sömürüsü yaparak beni yanlarında tutmaya çalışıyorlar ya da kendilerini bu şekilde acındırıyorlar..Böyle insanlara ilk başta acısam da zamanla soğuyorum.O yüzden duygu sömürüsüne katlanamam.

Mim için Düda'nın Feneri'ne teşekkürler.Benim mimlediklerim ;

Şemspare
Renklitırtıl 
Hayaliland


Ve bu mimi yapmak isteyen herkese gitsin ( tek tek kimler yaptı, yapmadı kontrol edemedim :)) )



20 Eylül 2014 Cumartesi

Itazura na Kiss / Love in Tokyo / 2013


Itazura na Kiss, Playful Kiss izlemeyeniniz konusunu bilmeyeniniz kalmamıştır sanırım artık :) Ama ben yine de konudan kısaca bahsedeyim...

Okulun en kötü sınıfı olan F sınıfında yer alan Kotoko, okulun dahisi, A sınıfındaki Naoki Irie'ye, onu ilk gördüğü andan itibaren aşık olur.İlk başta duygularını söylemekte çekinse de mektup yazarak aşkını ilan etmeye karar verir.Fakat bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanır, Naoki Irie mektubu okumak bile istemez, kaale almaz asıl kızımızı...



Asıl kızımızın reddedildiği  yetmiyormuş gibi bir de yeni aldıkları evlerine gök taşı düşer.Mecburen babasının arkadaşının evine taşınmak zorunda kalırlar...Bilin bakalım bu ev kimin evidir; tabi ki, bizim dahimiz, Naoki Irie'nin evi...

Peki bu, asıl kızımız için şans mıdır yoksa şanssızlığın ta kendisi mi?


Ben bu seriden ilk önce, Kore versiyonu olan, Playful Kiss'i izlemiştim ve çok beğenmiştim.Herkesin dizideki Ha Ni karakterini itici bulmasına rağmen benim için dizinin en sevimlisi oydu hatta KHJ'nin değil onun oyunculuğunu beğenmiştim.

Daha sonra animesini, Itazura na Kiss'i izledim  genel olarak aynıydı  onun dışında bir iki değişiklik vardı, mesela sonunda çocukları oluyordu :))

Şimdi de Itazura na Kiss / Love in Tokyo'yu izledim.Genel olarak hatlar hem animesiyle hem Kore versiyonuyla aynı ama bu sefer bölümlerle farklılaşmaya gitmişler.Animede ve Kore versiyonunda görmediğim çok farklı sahneler vardı.Çok güldüğüm oldu ama açıkçası bazı sahnelerde 3.ye gördüğüm için de sıkıldım.Yalnız buradaki asıl erkek karakteri Naoki Irie'yi, Khj'den daha çok sevdim çok asildi hele bir kahve içerken duruşu vardı görmelisiniz :) 

Ama asıl kızımızı yani Kotoko'yu hiç sevemedim aşırı hareketleri sinir etti beni, güzel mi yoksa çirkin mi bir türlü karar veremedim,onun yerine Ha Ni'yi tercih ederdim :) 


2.erkek rolüne bayıldım bence Playful Kiss'tekine göre daha
sempatikti..Kılık değiştirmeleri falan muhteşemdi.


Bir de bu dondurma, dondurmanın konuyla alakası yok ama gecenin bir körü diziyi uyuklayarak izlerken birden gözlerim kocaman açıldı...Ben de istiyorum bu dondurmadan!


Sonuç olarak benden geçer not aldı, tavsiyemdir.İzleyin! :) 

Son olarak; dürüst olun!Hanginiz katlanabilirsiniz bu asıl erkek kahramanlara...Üçü de birbirinden sinir bozucuydu, seviyor mu sevmiyor mu belli değildi hah bir de üçü de donukluk abidesiydi :)) 

19 Eylül 2014 Cuma

Dabbe: Zehr-i Cin


Bugün
 kardeşimle beraber vizyondaki korku filmi; Dabbe: Zehr-i Cin'e gidelim dedik...Kardeşimle tek ortak noktamız ikimizin de korku filmi seviyor olmamız ve birbirimizden başka, korku filmi izleyecek adam bulamamamız..Mecbur birbirimize kaldık :))


Filmin konusu;
Dilek ve eşi Ömer mutlu bir hayat sürmektedirler..Sonra birden Dilek'e garip şeyler olmaya başlar.Gece yarıları sert bir şekilde kapılar kapanır, fısıltılar yükselir ama bunu eşi Ömer hiç duymaz, anlamaz da her şeyin psikolojik olduğunu düşünür.Bir gün Dilek evde yalnız kaldığında evin içine giren bir şey mutfağı altüst eder, arkadaşı bunun basit bir köpek olduğunu düşünse de Dilek bunu kabullenmez ve eşine zorla eve kamera taktırır.



Dilek evine girenin hırsız olduğunu düşünür ilk başlarda ama sonra olayın bir cin vakası olduğu anlaşılır.Dilek'e cinlerin en kötüsü musallat olmuştur ve Dilek bunun için bir hocadan yardım almaya karar verir.Peki ya sonra?



Açıkçası filme gitmeden önce, kesin saçma sapan bir filmdir, yine dinimizi sömürüp basit bir oyunculuk ve kurgu sergileyecekler gibi önyargılarım olmuştu.Çünkü Dabbe 1'i ilk izlediğimde herkesin tersine ben komik bulmuştum, filmdeki tek korkunç şey ayakkabı boyası gibi bir boyayla yüzünü boyamış bir kadının çığlığıydı.Ama bu filmde öyle değil, her şey harika diyemem ama kurgu çok güzel, sağ gösterip sol vuruyor, severim bilirsiniz böyle şeyleri...İzlerken, sinemadaki ses efektlerinin etkisiyle de baya baya ürperdim ama ses efektleri biraz düşürülse iyi olurdu, bazı sahnelerde ne dendiğini anlayamadım.. Eğer korku filmi seviyorsanız izlemeye gidin derim, ayrıca Türk sinemasının korku filmlerinde ilerleyişini görmek çok güzel yalnız efektler üzerinde çalışmamız lazım :)

Not: Bazı sahnelerde korkmayıp kahkahalara boğulduğum doğrudur :))

17 Eylül 2014 Çarşamba

Sawako'nun Facebookla İmtihanı


Sawako Kuronuma facebook profili için buradan buyurun..

Dikkat yazar burada, gerçek adıyla açılmış, kişisel facebook sayfasından bahsetmektedir.

Bilmiyorum daha önce okudunuz mu ama şuradaki  sosyal medya miminde facebook kullanmaktan pek hoşnut olmadığımdan bahsetmiştim..Hatta bir fırsatını bulup kapatmayı da düşünüyordum ama aile üyeleriyle ve yakın arkadaşlarımla çoğu zaman facebook üzerinden haberleştiğim için facebookun bütün saçmalıklarına katlanıyordum.


Mesela ilgilenmediğim halde falanca nerede,kiminle,ne yapıyor, nasıl hissediyor, biliyordum...

Doğum gününü hiç merak etmediğim ilkokul arkadaşımın doğum gününü, facebookun ayıp olmasın kutla diye bildirim göndermesiyle zoraki kutluyordum.

Üniversite arkadaşımın ameliyat olduğunu, durumuna yazması ve herkesin ona acil şifalar dilemesiyle öğrendim...Tabi bu ameliyatın KIL DÖNMESİ ameliyatı olduğunu da...


Falanca ile filancanın ayrıldığını, falancanın filancaya ağır hakaretler içeren durum güncellemesi yapmasıyla öğrendim...Yine 2 gün sonra barıştıklarını da, biz aşkı meleklerden çaldık tarzında yaptıkları durum güncellemelerini gördüğümde anladım.

Birçok partiye, düğüne,nişana davet edildim, hiçbirine teşrif etmedim.

Tanımadığım insanların arkadaşlık isteklerine, aşk mesajları göndermelerine, taciz eder gibi dürtmelerine aldırmadım.

Her defasında şunun şununla ilişkisi var, şunla şu evlendi bildirimleri göndererek dedikodu yapmaya çalışan facebook karşısında 3 maymundum.


...

Hiçbirine aldırmadım..Ama bir yere kadar!En sonunda madem kapatıp kurtulamıyorum, o zaman ben de bu hesaba sadece işim düştüğünde girerim dedim..Hemen blog için bir facebook hesabı açtım, canım çok facebook kullanmak isterse kullanırım diye...Tabi arada da diğerini kontrol edecektim..

Bir gün hadi şu hesabı kontrol edeyim diye hesaba baktım, samimi olmadığım bir arkadaştan mesaj gelmiş..


"Sawako nasılsın?.... (özel sorular)" 

Facebookta görüldü olayı olduğu için okumadım ben de mesajı...Nefret ediyorum o özellikten...Mesajı da çok kaale almadım açıkçası, hoşlanmıyorum insanların nasılsınla girişi yapıp onları ilgilendirmeyen sorular sormasından...

Aradan bir ay geçti..Ben o mesajı unutalı bir ay olmuştu yani...Hadi bir girip hesabıma bakayım, hem kontrol ederim hem de X e söylerim de yürüyüşe çıkarız diye...


O da ne?ŞOK!


Mesajını kaale almadığım kişi, mesajı olduğu gibi kopyalayıp facebook duvarıma yapıştırmış!Ve ben o mesajı, duvarıma yazıldıktan 2 gün sonra gördüm, yani o 2 gün içinde profilime giren herkes o mesajı gördü.Çıldırdım resmen!Hangi mantıkla hangi zekayla bunu yaptı anlayamadım, küçük de değil hani akıl edemedi desem...Silmemek, kızmamak için kendimi zor tuttum!Duvardaki mesajı silip sakince mesajına cevap verdim ve nazik bir şekilde bir daha duvarıma yazmamasını söyledim...Ama içimden bildiğim bütün hakaretleri ettim...Dışım hanımefendi olabilir ama içim tamamen çirkefti o an! 

Ama aklımda bu olayın üzerinden biraz zaman geçsin, sinsice facebooka girip çaktırmadan engelleyip sileceğim onu...Bir de cevap yazmış beni merak etmişmişmiş de!Hayır senin beni merak edebileceğin kadar bir samimiyet yok ki aramızda...Altı üstü aynı sınıfta 1 ay durduk, doğru düzgün muhabbet etmedik bile!Hadi merak ediyorsun, hala hangi amaçla merak ettiğini anlayamadım ama anlıyormuşum gibi yapalım, hangi mantıkla seni bile ilgilendirmeyen özelimi herkesin görebileceği duvarıma yazıyorsun akıllı! Tamam,tamam!Sakinim!

Anlayacağınız Sawako sadece havaların etkisiyle değil böyle ayarsız insanların etkisiyle de çıldırmış durumda...Sizce haksız mı?

Not: Ailem yüzünden facebooku kapatamıyorum, insanlar darılacak kırılacak diye de silemiyorum...Ama artık mevsim temizliği yapmamın zamanı gelmiş de geçiyor bile!

15 Eylül 2014 Pazartesi

Discovery Of Romance / 2014


Yeo Reum, geçmişinde Kang Tae Ha ile 5 yıllık bir ilişki yaşamıştır.İkisi de ilk başlarda birbirlerini çok sevmelerine rağmen zaman geçtikçe ilişki monotonlaşır ve ayrılırlar.




Aradan 5 yıl geçtiğinde, Yeo Reum artık yeni bir ilişki içerisindedir.Sevgilisi Nam Ha Jin  estetik doktorudur ve asıl kızımızı deli gibi sever.Asıl kızımız da Nam Ha Jin'i sever ama bu kez akıllanmıştır, Kang Tae Ha'da yaptığı aptallıkların yerini akıllıca taktikler almıştır.Mesela ilk arayan hiçbir zaman o olmaz, kavga ettiklerinde arkadaşı vasıtasıyla Nam Ha Jin'in eşyalarını gönderir ve o yokken ama eve geleceği saatlere yakın evini temizler ve her defasında kendini ona affettirir.

Bir gün Yeo Reum, sevgilisi Nam Ha Jin'in görücü usulü randevuya gittiğini öğrenir ve onu takip etmek için buluşma yerlerine gider.Eline geçirdiği bir gazete parçasını yüzüne kapatıp sevgilisinin arka masasına oturur ve eline geçirdiği kağıda durumu anlatan bir not yazıp karşısındaki yüzü gazeteyle kapatılmış kişiye uzatır..


Ta ta ta daaammm karşısındaki kişi yüzünden gazeteyi çeker.Bilin bakalım kimdir? Tabi ki asıl kızımızın eski sevgilisi  Kang Tae Ha!


Asıl kızımız tabi ki önce şok yaşar.Aynı zamanda Kang Tae Ha'nın notu okumasıyla rezil de olmuştur ama olan olmuştur artık....Asıl kızımız, Nam Ha Jin'in kıza söylediği güzel sözlere dayanamaz, sanki karşısındaki Nam Ha Jin gibi, Kang Tae Ha'ya söylemek istediklerini söyler ve kaptığı bir bardak suyu Kang Tae Ha'nın suratına fırlatır-Adamın ne suçu var demeyin, geçmişin intikamı hep bunlar :))-



Bunları duyan Nam Ha Jin, görüşmedeki kızın yanından gelir ve asıl kızımızı alır.Ve bizim aptal asıl kızımız hemencecik Nam Ha Jin ile barışır.Yalnız bu olaylar sırasında telefonları eski sevgilisi Kang Tae Ha ile karışmıştır.Hala asıl kızımızı seven Kang Tae Ha, telefon bahanesiyle sürekli asıl kızımızı arar.Asıl kızımız zamanı olmadığını söyleyip telefonu sonra alacağını belirtir.Ama bir gece içip sarhoş olur ve Kang Tae Ha'yı arar...Sabah olup asıl kızımız ayıldığında ise Kang Tae Ha ile aynı yataktadır.Aradan çok geçmeden Nam Ha Jin arar ve bizim akıllı kızımız ona evde olduğunu söyler.Sorun şudur ki ; Nam Ha Jin asıl kızımızı evin önünde beklemektedir..


Peki her şeyi eline yüzüne bulaştıran asıl kızımız böyle bir durumdan nasıl sıyrılacaktır?




Diziye tek kelimeyle"bayıldım!".Umarım hep böyle devam eder.İzlerken bol bol kahkaha attım, eğlendim! Romantik komedi severler için güzel bir tercih olacaktır.Kaçırmayın, iyi seyirler!


Not: Asıl kızımızın hangisiyle olması gerektiğine karar veremedim.İlk 6 bölüm Nam Ha Jin diye düşünüyorken, Nam Ha Jin'in yaptığı aptalca hareketler yüzünden acaba Kang Tae Ha mı olmalı diye düşünüyorum..Tamam asıl kızımız da bir şeylerde suçlu ama feministlik damarım asıl kızımızı korumam gerektiğini söylüyor..Sizce hangisi olmalı ? Son olarak Kang Tae Ha'nın gülüşü çok sevimli değil mi?:)

13 Eylül 2014 Cumartesi

Reset / 2014


Woo Jin, alanında başarılı bir müfettiştir.Bu başarısı, suçluları kolayca hipnotize edip onlara gerçekleri söyletme yeteneğinden gelmektedir.Yalnız geçmiş hayatının bir kısmını hatırlayamaz ve bunun için psikolojik yardım alır.Psikiyatristi, anılarının üstüne bu kadar çok gitmesini sağlıklı bulmasa da Woo Jin, her gece gözlerinin önüne gelen o kanlı hatıralarını hatırlamak ister. 

Bir gün Woo Jin'in çalıştığı polis merkezine sevgilisini vahşice öldüren genç bir adam gelir.Diğer polis memurları ve dedektifler ne kadar uğraşsa da genci konuşturmayı beceremezler.Genç sürekli avukatı gelince konuşacağını söyleyip durur ve avukatı da polis merkezinin eski amiridir.Görevli polisler, binbir numarayla avukatı geciktirip Woo Jin'in soruşturma odasına girmesini sağlarlar ve Woo Jin kısa sürede suçluya suçunu itiraf ettirir.Yalnız polis merkezinin eski amiri Woo Jin'in kullandığı yöntemin yasalara uymadığı ve zorla yalan ifade verildiği gerekçesiyle genç adamı tutuklanmaktan kurtarır.


Genç adam, Woo Jin'in yeteneğinden etkilenir ve onunla bir görüşme ayarlar.Woo Jin ile dost olmak daha doğrusu ilerleyen zamanlarda ondan yararlanmayı düşünüyordur fakat Woo Jin bunu kabul etmez ve oradan ayrılır.O sırada sokağın kenarında, liseli genç kızlar içinde Eun Bi adlı bir kız, ona geçmişteki anılarından bir kısmını hatırlatır.Aradan bir gün geçtiğinde ise Eun Bi soruşturma odasında suçlu olarak oturuyordur.Suçu ise Woo Jin'in bir gün önce konuştuğu genç adamı öldürmektir..



Eun Bi, cinayet gecesinde uyuşturucu kullandığı için hiçbir şey hatırlamamaktadır.Polis merkezi çalışanları Eun Bi'ye zorla suçunu kabul ettirmeye çalışırlar çünkü ölen gencin babası herkesin korkacağı türden bir adamdır.Ama Woo Jin, Eun Bi'nin cinayeti işlemediğini düşünür ve onu hipnotize ederek cinayeti işlemediğini öğrenir.



Çok geçmeden asıl suçlu polis merkezini arayarak teslim olacağını söyler ve geldiğinde Woo Jin'in kayıp anılarını hatırlatacak o şarkıyı ona hatırlatana kadar, tekrar tekrar söyleyip intihar eder...








Woo Jin artık anılarını hatırlıyordur, 15 yıl önce ilk aşkı bir cinayete kurban gitmiştir.Peki onun bu olayı hatırlamasını kim, neden istemiştir?
Polisiye türündeki dizileri sevdiğim için bu dizinin konusunu beğendim..Merak duygusu uyandırdı ben de...Bölümlerini biriktirip bir anda bitirmeyi düşünüyorum, yoksa her hafta acaba ne olacak diye etrafta kıvranırım :)) Eğer polisiye dizilerini seviyorsanız, romantik komedilerden de sıkılmışsanız bu diziye göz atabilirsiniz :)