31 Mayıs 2014 Cumartesi

Drajeli İrmik Tatlısı


Geçen hafta eve geldiğimde annem yine yeni bir tarif deniyordu "Drajeli irmik tatlısı".. Tabi tarifin ilk kobaylarından biri olunca ve irmikle pek aram olmayınca pek sıcak bakmadım tarife..Ama annem yine beni şaşırttı! İrmikle arası olmayan bir ben için harika bir lezzetti!
Peki siz irmik tatlısını hiç bu şekilde denediz mi?Kesinlikle denemelisiniz :)

Malzemeler:

5 su bardağı süt
1 su bardağı irmik
2 kaşık nişasta


1 paket kremşanti
1 su bardağı şeker
1 paket Eti burçak bisküvi
1 çay bardağı hindistan cevizi
Çikolatalı draje ya da bonibon

Yapılışı:

Malzemeler kısmında yazan kadar süt, şeker ,irmik ,nişastayı tencerede karıştırıyoruz ve pişiriyoruz.Piştikten sonra ılımasını bekliyoruz..

Eti burçak bisküviyi rondodan geçiyoruz ve hindistan ceviziyle karıştırıyoruz.

Tenceredeki ılıklaşan karışımın içine bir paket toz kremşantiyi döküp elle yoğuruyoruz.İçinden ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yuvarlıyoruz ve eti burçak-hindistan cevizi karışımına buluyoruz. Üzerine çikolatalı drajeyi ya da bonibonu koyuyoruz.Afiyet olsun :)

Not 1: Bonibon da dahil bazı drajeler renk veriyor ve hoş olmayan bir görüntü oluşuyor.Bu yüzden ya servis ederken drajeyi koyun ya da çikolatalı renk vermeyen draje bulun :))

Not 2: Yuvarlarken elinizi ıslatmanız işinizi daha çok kolaylaştıracaktır. 



Çekilişim hala devam ediyor, katılmadıysanız tıktık.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Eyvah Erkek Kardeşim Büyüdü!




Bir zamanlar, fıstık yerken saçını çekip hastanelik ettiğim, sokakta birbirimize küsmemiz sonucu terk ettiğim sonrasında daha iki-üç yaşlarında olmasına rağmen tek başına yürüyerek,ana yollardan geçip semt değiştiren,aynı ilkokulda olduğumuz yıllarda daha ilk teneffüsten bütün harçlığını bitirip ikinci teneffüs yanıma gelip "Abla acıktım" diyen,8.sınıfta Misaki ile "Asmalı Konak-Hayat"adlı filme gittiğimizde aramızda oturan ve tüm film boyunca gözlerini kapatmak zorunda kaldığım,2 dk messengerın başından kalkmamı fırsat bilip arkadaşlarıma hakaret eden,başıma sürekli bela olan küçük aptal kardeşim artık büyüdü!


Sanki beraber kahvaltı masasına oturduğumuzda, patates kızartmasının üzerine reçel,peynir ve alakasız ne varsa bulamaç haline getirip yiyen,sanki o kahvaltı masasında ağzı doluyken ağzını açıp içindekileri gösterip bana kahvaltımı zehir eden sanki korku filmi izlerken pat diye yanıma gelip yorganın altına giren,sanki din dersinde ezberlemem gereken 9 dua varken ezberleyemediğim için hasta numarası yatığımda kenara geçip "Ablam gitmezse ben de okula gitmem" diye ağlayan ufaklık o değilmiş gibi cool davranmalar, yok efendim bodye gidip vücut geliştirmeler, efendi efendi hareket etmeler...

Dedim artık büyüdü bu çocuk... Neden bilmiyorum ama hemen erkek kardeşimi evli, damatlıklar içinde hayal ettim.Damatlıklarını giymiş gidiyordu, tutamıyordum.Artık o benim erkek kardeşim değildi, bir başkasının kocasıydı.Birden bir üzüntü kapladı içimi, o düğüm boğazımda tıkandı kaldı, hem de kardeşimin daha 18 yaşında olmasına rağmen...

Yakın arkadaşlarım genelde bence erkek kardeşini çok seviyorsun dediğinde; "Yok yaa ne seveceğim baş belası!Keşke tek kardeş olsaydım" diyen,okuldan geldiğinde "Ablaaaa bana yemek hazırla" dediğinde "Kocaman çocuk oldun artık kalk kendin al, hizmetçin yok" diye bağrınan, onu ispiyonlayacak konu bulup intikam almak için dört gözle bekleyen, ergenlik zamanlarında sana üç harfli bir şey diyeceğim -o zamanlar baya bir şişmandı, şimdi boy pos attı yakışıklı çocuk oldu-  deyip odama kaçıp kapıyı kilitleyen -her ihtimale karşı- sanki ben değilmişim gibi başlayacaktım ağlamaya...


Aslına bakarsanız küçüklüğümüze ait, kardeşimle ilk anımı hiç unutmam!

Onun evin kapısından kundakla ilk girdiği günü...


Artık ne kadar büyük bir etki bıraktıysa üzerimde!Hatırlıyorum da o gün bana bir sürü oyuncak alınmıştı, sırf kıskanmayayım diye ama kıskandım işte...Genellikle ilk çocuklar bunu çok iyi bilir; eğer bir kardeşiniz olursa 5 yaşında olsanız bile herkes "Sen artık büyüdün"der, herkes onu büyük görür!

İşte ben buna hazır değildim, ailenin tek çocuğu, sülalemin en küçüğüyken pattt bu çocuk geldi ve pabucum dama atıldı.Ailenin pamuk prensesi gibiyken, ayakkabısının tekini bir türlü bulamayan Sindirella gibi oldum...

Uzunca bir süre gıcık oldum ona,peşimde dolanmasına, oyuncaklarımı elimden almasına, en sevdiğim şeyleri onunla paylaşmaya...Her şeye! Yine onu kıskanıyorum ama bu sefer farklı bir şekilde!Bu sefer paylaşamadığım şey kardeşim hem de daha rakibim bile yokken...

Bütün ablalar benim gibi hisseder mi kardeşleri için ya da kız kardeşler abileri için??





27 Mayıs 2014 Salı

Vampir Yöntemiyle Gençleşme


Siz hiç dizilerde ya da filmlerde vampirlerin nasıl genç kaldığını merak etmiş miydiniz?

Ben etmiştim!


Cevap olarak ise, sadece kalıplaşmış senaryo olduklarını, bunun özel bir nedeni olmadığını düşünmüştüm.Belki o senaristler de yazarlar da benim gibi düşünmüşlerdi ve buldukları bilimsel yöntemin farkında değillerdi:

Vampir yöntemiyle gençleşme yöntemini...



Bu yöntemle, fareler üzerinde yapılan araştırmalar sonucu, genç farelerden alınan kanların yaşlı farelere enjekte edildiğinde, yaşlı farelerin beyinlerinin ve vücutlarının dinçleştiği görünmüştür ve yöntem bilimsel olarak kanıtlanmıştır.Hatta bu yöntem trend haline gelmiş ve birçok Hollywood yıldızıyla birlikte hepimizin tanıdığı asmalarıyla kesmeleriyle ünlü Kuzey Kore'nin lideri Kim Jong'da bu yöntemi kullandığı ve özellikle bakire kanı tercih ettiği tespit edilmiştir..


Sanırım kanını feda etmeye hazır genç kızlar... :))

Aslında Kim Jong bu yöntemi kullanmasıyla beni şaşırttı çünkü onun her yüzünü bir yerlerde gördüğümde neden estetik olmuyor bu adam, ne kadar korkunç bir yüzü var diye düşünüyordum.Meğer gizliden gizliye kendine bakıyormuş..Neden bakire kanını tercih ettiği ise hala açıklanamamakta...

Kanımıza sahip çıkalım gençler, gençliğin sırrı bizde:))


Kim Jong'u tanımayanlar için kısa açıklama;

Eski K. Kore liderinin ölümünden sonra halkın deyim yerindeyse kendini yırtarak ağlamasına hepimiz televizyonlarda şahit olduk.Kuzey Kore'de yönetim babadan oğla geçmekte ve babanın ölümünden sonra yerine oğlu Kim Jong geçti.Tabi o da babası kadar çok sevildi...

Bkz:Kim Jong'un bir aile ziyareti..Ailenin sevinçleri gözlerinden okunuyor...



Ayrıca dünya gündeminde şu gibi  başlıklarla yer almakta...

*Yolsuzluk yapan eniştesini köpeklere yedirtti.
*Kuzey Kore'de erkeklerin saçlarının Kim Jong gibi olması şart
*Amcasını köpeklere yem etti.
*Eski sevgilisini porno yüzünden kurşuna dizdirdi.
*Güney Kore dizileri izleyenleri astı.
ve benzerleri...


Çekilişim hala devam ediyor, katılmadıysanız tıktık.

25 Mayıs 2014 Pazar

Çekiliş 2: Chopstickli çekiliş



Merhabalar!! Daha önceleri bazı blogger arkadaşlarıma blogumdan bir izleyicime birkaç hediyeyle birlikte chopstick hediye etmek istediğimden bahsetmiştim ve bunu blogumun 1.yılında yapmayı düşünüyordum ama kısmet olmadı...Neyse kısmet bu güneymiş :))

Hediyeler  resimde görüldüğü şekilde;

* 2 çift chopstick
*Diadermine BB Krem
*Jane Ashley küçük far kiti (mavili)
*Kolye
*Roman: Sherlock Holmes- Suç

Peki çekilişe nasıl katılırsınız?

Zorunlu şart:

Tek zorunlu şartım blogumun izleyicisi olmanız! (Gizli izleyenler çekilişe dahil edilmeyecek)

Eğer artı haklar istiyorsanız:

Twitterdan beni takip edip, çekilişi duyurusanız +1 hak (@Koregunluklerim le beni mentionlamayı unutmayın,twitter adresim için tıktık. ) 

G+'da çevrelere ekleyip G+'da paylaşırsanız +1 hak ( G+ profilim için tıktık.)

Facebook sayfamı beğenirseniz ve çekilişi facebookunuzda paylaşırsanız +2 hak ( facebook sayfam için tıktık. )


Bloglovinde Kore Günlüklerimi takip ederseniz +1 hak ( bloglovinde takip etmek için tıktık. )

Blogunuzda çekilişi, resimli ve link vererek paylaşırsanız +3 hak 


Not 1:Paylaşım linklerinizi ve takip ettiğiniz kullanıcı adlarınızı ve size ulaşabileceğim mail adresinizi yorum kısmına yazmayı unutmayın :) ( Linkleri paylaşmayanların hakları sayılmayacaktır ve paylaşımlar çekiliş bitene kadar silinmeyecektir, silinirse bulamam :) ) 

Not 2: Zorunlu şartı yerine getirmeyenlerin diğer şartları yerine getirseler bile çekilişe katılımı sayılmayacaktır.Kargo ücreti bana aittir ve yurtiçi gönderim yapılacaktır.

Not 3: Jane Ashley far kiti, bana başka bir çekilişten hediye gelmiştir fakat far bana uyumlu olmadığından hiç kullanılmamıştır ve aynı şekilde hediye edilecektir.Görseli;



Son katılım 17 temmuz 23.00'a kadardır.Herkese bol şanslar !!

  


24 Mayıs 2014 Cumartesi

200 Pounds Beauty / 2006


Hanna, harika bir ses ve kişiliğe sahip olmasına rağmen müzik sektöründe hep arka planda yer alır.Nasıl mı?Koreli ünlü şarkıcı Amy'nin dudak senkronizasyonu vokalistliğini yapar yani Amy dudaklarını kımıldatırken arka planda Hanna şarkı söylemektedir.Neden mi?Çünkü Hanna, şişman ve çirkindir.



Üstelik bakmak zorunda olduğu hasta babası vardır, bunun için bir de ek iş yapar; bir telekız, bir güzin abla gibi telefonda müşterileriyle konuşur.


Amy, berbat bir şarkıcı ve Hanna sayesinde popüler olmasına rağmen Hanna'dan hiç hoşlanmaz.
Hanna ise işini severek yapıyordur, daha doğrusu çalıştığı yerdeki yapımcı Sang Ju'ya aşık olduğu için işindeki tüm olumsuzlukları görmezlikten gelir.En küçük şey için bile mutlu olur ve umudunu kaybetmez.Ta ki Sang Ju'nun doğum gününe kadar...


Amy, Hanna'dan intikam almak için kendine aldığı elbisenin aynısından Hanna'ya da gönderir, tabi Sang Ju'dan gönderildiğine dair kart eklemeyi de unutmaz.Bizim saf Hanna'mız ise deyim yerindeyse bulutların üstüne uçar ve vücuduna uyumlu olmamasına rağmen o elbiseyi giyer.Partiye gittiğinde ise çok geçmeden oyuna geldiğini anlamıştır.Kendini kötü hissedip lavaboya gittiğinde ise Sang Ju'nun, hakkında düşündüklerini duyunca değişmeye karar verir.1 yıl ortadan kaybolur, birçok estetik operasyon geçirir.Artık bambaşka biridir.





Peki bu estetik operasyonu onun hayatını değiştirecek midir?



Film, şişman kızın zayıflayıp güzelleşmesi üzerine romantik komedi türünde oldukça hoş bir yapım.Aslında bu filmi seneler önce izlemiştim.Dün tekrar izlerken fark ettim bunu, hafızam gerçekten kötü :)) Neyse...İzleyin beğeneceksiniz :)


"Çok abartmışlar!Bir insan estetikle bu kadar da değişmez" diyorsanız, aşağıdaki resme bakın; 
SNSD Jessica...Karar sizin :)



22 Mayıs 2014 Perşembe

Limonlu Kek Tarifi


Kurabiye canavarlığımın yanında tam bir kek canavarıyımdır da :) Sütümü ve kekimi alır bütün öğünlerimi onlarla geçirebilirim ama öyle her keki yiyemem, kekin yumurta kokmaması lazım, limon kabuğu, portakal kabuğu olmaması lazım, yumuşak olması lazım, lazım da lazım...O yüzden annem ilk limonlu kek yapmayı önerdiğinde pek olumlu bakmamıştım, limon kabuğu olan şeyleri yiyemem diye..Fakat tarifi denedikten sonra bayıldım! :)   Umarım siz de beğenirsiniz...


Malzemeler

3 adet yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
2.5 su bardağı  un
1 adet limon

Yapılışı

Öncelikle yumurta ile şekeri mikserle çırpıyoruz, eğer benim gibi yumurta kokusundan hoşlanmıyorsanız krema kıvamına gelene kadar çırpın.Böylece yumurtanın baskın kokusu yok olacaktır. 

Limonun kabuğunu rendenin küçük kısmıyla rendeliyoruz.Kalan kısmının ise suyunu sıkıyoruz.

Şekerle yumurta karışımına, sütü, limon kabuğu rendesi ve suyunu, sıvı yağı ve vanilyayı ekleyip tekrar çırpıyoruz.

Son olarak un ve kabartma tozunu ekleyip çırpın ve 175 derece önceden ısıtılmış fırına koyuyoruz.Yaklaşık 40-45 dakika sonra kek pişmiş olacaktır.Afiyet olsun :)

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Korelilerin zayıflama sırlarını açıklıyorum!



Birkaç ay önce bir mail almıştım...

"Koreliler nasıl zayıf kalabiliyorlar" diye..





Öncelikle Kore'de hiç yaşamadım ve Koreli de değilim!Kore dizileri izlemekten hoşlanan,gezmek için Kore'ye gitmeyi düşleyen  masum bir izleyiciyim..Bunu açıklama gereği duyuyorum çünkü; 

"Canım sen Koreli misin?" 

"Koreliler günde kaç saat ders çalışır?" 

"Kore'de burslu okumak için  burs yardımı"

Mesajı gönderen Türk..


v.b. türde mailler alıyorum.Maillerin hepsine cevap vermeye çalışsam da çoğu zaman ne diyeceğimi şaşırıyorum.Neyse konuyu daha fazla dağıtmayalım...Sırrımızı deşifre etmeye dönelim..

Biliyorsunuz ki, Kore güzellik ve zayıflık takıntısı  olan bi ülke...Aslında bu durum sadece Kore'de değil diğer Asya ülkelerinde de yaygın bir takıntı..Her ne kadar bu dalgalanmalar Türkiye'ye doğru gelse de  34-36-38 beden hala zayıf kabul edilmekte :)


Ama Kore'de durum bizdekinden çok farklı; eğer "0" bedenin üstündeyseniz ya balık etlisiniz ya da şişmansınız.Yani Kore ile balık etli kavramlarımız oldukça farklı :)  Ama bu demek değildir ki, Kore'deki herkes "0" beden, herkes çıtı pıtı yok efendim yiyip yiyip kilo almıyorlar!Tabi ki onlarda da balık etli ya da şişman olan bireyler var.Yani  zayıflıklarının Kore'nin havasıyla suyuyla alakası yok ama ne yazık ki sosyal yaşantısıyla var.Çünkü Kore'de eğer çirkin ve şişmansanız hep ezilir, kötü lakaplara maruz kalır ve arkadaş edinemezsiniz, kısacası sıkıyorsa zayıflamayın!...


Eun Hye şişmanken ve zayıfken...


Peki nasıl zayıf kalıyorlar?!Ne yeyip ne içiyorlar?



Çok basit!

*Yemiyorlar!Belki duymuşsunuzdur, bazı mankenler çekimler yapılmadan önceki 3 gün boyunca aç kalıyorlar...



*Bütün günleri, belki ömürleri kalori hesaplamasıyla geçiyor...



*Küçük porsiyonlarda yemek yiyorlar bir de sürekli kuş kadar yedin diyen, ağızlarına yemek tıkayan Türk annesine sahip değiller:))  



*Sağlıklı besleniyorlar!Fastfood, çikolata, şeker, yağ, tuz, un  yok!

*Beslenme alışkanlıkları da formlarını korumaya yardımcı...Ekmek tüketmiyorlar, pirinç tüketiyorlar ama bizim gibi yağ ve tuz eklemek yerine, pirinci haşlamaları da formlarını korumayı destekliyor. 

*Kendilerini tok tutmak için öğünlerini badem gibi yemişlerle geçiriyorlar.




*Düzenli spor yapıyorlar, dağ bayır yürüyorlar.Dikkat ederseniz, her dizide illa ki bir koşu bir spor sahnesi vardır...



*Belki birçok kişi buna tepki gösterecektir ama yediklerini kusuyorlar..






*Deşifre edilmemekle, birlikte illa ki cerrahi müdahalelerde bulunulanlar da vardır çünkü estetik çok doğal onlar için... Çok korkunç ama kaburga kemiklerini aldıranlar var, daha zayıf durabilmek için..


Kaburgalarını aldırıp aldırmadığını bilmiyorum temsilen eklenmiştir
 ama ben kaburga göremiyorum :/

*Bunların dışında hepimizi sinir eden, yediği halde kilo almayanlar da elbette ki vardır :)) Ama nüfusun yüzdelik olarak oldukça küçük bölümünü kapsadığını düşünüyorum.

Sonuç olarak hiçbir şey oturdukları yerden olmuyor.Bayanlar 40-45 kilo arasında olursa zayıf sayılıyorlar, yoksa şişmanlar...

Hatta bir programda ünlü bir bayanın 50 kilo olduğunu duyulunca, diğer ünlülerin o küçücük gözlerinin kocaman açıldığını gördüm :)) Yani biz 0 beden olmadıkça şişmanız onlara göre...Sahnede yer alanların ekranda daha hoş durabilmek için zayıf kalmak istediklerini anlayabilirim ama halktan insanları anlamak zor... Sağlıklı mı yaşıyorlar, yoksa sağlıksız mı, orası tartışılır...Çok zayıf olmak ya da kilolu olmak sağlık demek değildir..Neyse...Bunların hepsi "0" beden olamamanın verdiği kıskançlıktan :P 


Yazımızın ana fikri; yemezseniz zayıflarsınız...



20 Mayıs 2014 Salı

Mim #5 -Tek Kelime



"Tek kelime" üzerine kurulmuş mimi artık bilmeyeniz yoktur herhalde, son zamanlarda oldukça popüler bir mimdi ve bana da paslandı.Ben mimi cevaplamayı biraz geciktirsem de kısmet bu güneymiş..Hadi cevaplayalım o zaman  :) 

TELEFONUN NEREDE?  

 Koltukta..

PARTNERİN?   

Kitaplar.

SAÇLARIN?   

Pırasa.

ANNEN?
   
Arkadaş.

BABAN?   

Baba.

EN SEVDİĞİN EŞYA? 

Yatağım.

SON GECE GÖRDÜĞÜN RÜYA?  

Karmaşık.

HAYALİNDEKİ ARABA?  

Mini Cooper.

İÇİNDE BULUNDUĞUN ODA?   

Gürültülü.

KORKUN?   

Uçurum.

10 SENE İÇİNDE NE OLMAK İSTİYORSUN?   

Mutlu.

SEN NE DEĞİLSİN?  

Kararlı.

EN SON YAPTIĞIN ŞEY?  

Muhabbet.

ÜZERİNDE NE VAR?   

Hırka.

SENİN HAYATIN?   

Belirsiz.

MORALİN?   

Kararsız..

ŞU AN NE DÜŞÜNÜYORSUN?  

Uyku..

SENİN BiLGİSAYARIN?   

Köle..

BİRA?   

Çürük

AŞK?   

Çikolata

Mim için Eylül'ün Rengi blogunun sahibesine teşekkür edip bu mimi, Gönülçelen ve cevaplamak isteyen herkese paslıyorum :) İyi eğlenceler :p

18 Mayıs 2014 Pazar

Biraz hoşgörü, biraz değer...


Dün dolmuşta boş yer kalmadığı için, 3 kişilik arka koltuğa oturdum.Koltuğun diğer köşesinde 13-14 yaşında bir kız oturuyordu.Dolmuş hareket ettikten sonra, bir sonraki durakta durdu ve içeri elinde poşetlerle yanında 3-4 yaşlarında çocukla genç bir kadın bindi.

Genç kadın, bir yandan elindeki poşetleri yerleştirmeye çalışıyor diğer yandan çocuğun "Acıyor" diye sızlanmasıyla uğraşıyordu.Çocuğun eli yaraydı, sanırım dolmuşa binmeden önce düşmüştü.Duruma daha fazla dayanamayıp genç kadının poşetlerini yerleştirmesine yardım ettim ve şu konuşmalar gelişti:

"Sizi rahatsız mı ettim?Özür dilerim..."
"Hayır rahatsız olmadım.."

Oturduktan sonra:

"Oğlum gel kucağıma otur, ablayı rahatsız etme..Rahatsızlık için özür dilerim.."
"Hayır, otursun.. Rahatsız olmadım.."

Sonrasında küçük çocuk yanıma oturdu, bir süre sessizlik oldu.Küçük çocuk yola daha fazla dayanamadı ve koluma yaslanıp uyumaya başladı.Annesi durumu fark edince yine aynı şeyleri söyledi:

"Annecim ablayı rahatsız etme, gel benim koluma yaslan...Özür dilerim, rahatsızlık için.."
"Hayır, başını yaslasın..Rahatsız olmadım.."

Koluma yaslanıp uyuması beni rahatsız etmemişti, tersine hoşuma bile gitmişti.Çok geçmeden inecekleri durağa geldik ve minibüsten ayrıldılar.Arkalarından bakarken düşündüm:

"Neden bu kadar çok özür diledi?Acaba yanlış mı anlaşıldım?"diye...

Sürekli gülümseyerek yanıt vermiştim halbuki..

Aslında cevap oldukça açıktı, bunun suçu ne bendeydi ne de sürekli özür dileyen o genç annede...Bunun suçu onu bu kadar özür dilemeye iten toplumun kötü davranışıydı...Diyeceğim o ki; 

"İnsanlara biraz hoşgörü gösterin ve değer verin, kendilerini daha değerli hissedebilmeleri için...Sonra kendilerini bir sedyeden daha değersiz görebiliyorlar..."   

Not: Resim, Bangladeş'teki sel felaketinde  yüzme bilmeyip, boğulmak üzere olan  yavru geyiği kurtarmaya giden  Belal adlı bir çocuğa aittir.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma Faciası...


Söylenecek çok şey var ama söylenmiyor...
Bir düğüm oluyor boğazımızda...
Selalar susmuyor camilerde..
Tam tamına hayatını kaybeden,  205 işçi...Bir o kadarına da ulaşılmaya çalışılıyor...

Ölenlere, Allah rahmet eylesin, ailelerinin, başları sağ olsun...Hepimizin başı sağ olsun...

Allah ulaşılamayan işçilerin canlarını bize bağışlasın...

No Mercy / Yongseoneun Eupda / Merhamet Yok / 2010



Ölmekten daha zor olan şey ne biliyor musun?
Affetmek...
Çünkü, affetsen bile acının bıraktığı izler kolay kolay geçmez.


Olay göl kenarında gezinenler tarafından bir cesedin bulunmasıyla başlar.Ceset, bir çevrecinin tanımlamasındaki gibi canice parçalara ayrılmıştır ve bir kolu kayıptır.

Senelerce okulunu bitirememiş ve kimsenin kale almadığı Dedektif Min için kendini kanıtlama fırsatı çıkmıştır.Olay mahallinde sadece olay yeri inceleme bandı çekmekle görevli olan Dedektif Min, olay yerindeki incelemeleriyle Adli tıp uzmanı  Kang'ın dikkatini çeker.Artık olayda Adli tıp uzmanı  Kang ile beraberdir.

İlk incelemelerin sonucunda olayın, çevrenin korunmasına dikkat çekmek için meydana getirildiği ortaya çıkar ve bu ikili sayesinde kısa zamanda yakalanan suçlu da durumu doğrular ama bu bir başarı hikayesi değildir! Ki olaylar suçlunun yakalanmasıyla, Adli tıp uzmanı Kang için kabusa döner; kızı kaçırılmıştır, en kısa zamanda delilleri karartıp suçluyu hapisten çıkartmazsa sonu ölen kız gibi olacaktır.. 


İnsanlar neden güçsüzdür biliyor musun?
Çünkü, kaybedecek şeyleri vardır..


Konusu intikam üzerine kurulmuş harika bir film!İzlerken karşınıza çıkacak her olayla kafanız biraz daha karışacak ve karşılaştığınız gerçekler karşınızda ağzınız bir karış açık kalacak!Kesinlikle tavsiyemdir...İyi Seyirler!

Not 1:Filmde bol bol otopsi sahnesi ve +18 sahne vardır.

Not 2:Beğendiğim replikleri, olayın ahengi bozulmasın diye bu sefer yazı şeklinde kullandım..Diğer sahnelerde otopsiyle alakalı olduğu için kullanamadım, zaten kan tutan bir ben için korkunç sahnelerdi, atlatıldı geçildi :))

Not 3:Akıllıca intikamı konu almış filmleri seviyorsanız, şuradaki filme kesinlikle göz atmalısınız.

11 Mayıs 2014 Pazar

Doctor Stranger / 2014




Park Hoon, annesi ve babası boşanmış sevimli küçük bir çocuktur.Babası Güney Kore'nin en iyi kalp cerrahıdır.Amerika'nın, Kuzey Kore'ye saldırma ihtimaline karşı, G.Kore lideri Jang Seok Joo tarafından ölmek üzere Kuzey Kore liderinin ameliyatını gerçekleştirmek için K.Kore'ye gitmek zorunda bırakılır.Çünkü Amerika, Kuzey Kore'ye nükleer silahla saldırmayı düşünüyordur ve bu G.Kore'yi büyük ölçüde tehdit etmektedir.




Park Hoon'un babası K.Koreye gittikten sonra hemen işine koyulur ama K.Kore liderini ameliyat ederken, liderin kalbi birden durur.Bunu gören K.Kore askerleri, birden içeri Park Hoon'u getirirler, eğer lider tekrar hayata döndürülmezse Park Hoon öldürülecektir.Park Hoon'un babası bu ameliyatta başarılı olur ve lider hayata döner, tabi ki Amerika da savaştan vazgeçer.Park Hoon ve babası huzurla G.Kore'ye geri dönüyorlarken...



Etrafları askerlerle çevrilir.G.Kore lideri Jang Seok Joo, bu olayda tek kahraman olmak istediği için Park Hoon ve babasının ortadan kaldırılmasını istemiştir!



Ama evdeki hesap çarşıya uymaz ve K.Kore askerleri Park Hoon ve babasını öldürmeyip, K.Kore vatandaşı yaparlar.Tabi ki hayırlarına değil!Her ikisi de yıllarca K.Kore'de doktorluk yaparlar.Her ne kadar kötü kadermiş gibi gözükse de Park Hoon hayatından memnundur; aşıktır bir kere..



Park Hoon, senelerce aşık olduğu kız Jae Hee'yi evlenmeye ikna eder.Artık babasıyla tanışmanın vakti gelmiştir fakat hiçbir şey hayallerindeki gibi olmaz. Jae Hee'nin babasıyla tanışmak için evlerine gittiğinde Jae Hee'nin K.Kore askerleri tarafından tutuklandığını görür çünkü Jae Hee'nin babası siyasetçidir ve siyaset suçlarında tüm aile, birlikte esir kamplarına gönderilerek cezalandırılır.



Bu acı Park Hoon'a yetmezmiş gibi bir de zorunlu olarak K.Kore liderinin uzun yaşamasını sağlamak için kurulmuş bir tıp merkezinde 5 yıl çalışmak zorunda kalır.Burada insanlar üzerinde acımasız deneyler yaparak geçirir  5 yılını...Ama o asla ilk aşkından vazgeçmez, yıllarca onu arar. 


Ve bir gün Park Hoon'un çalışmak zorunda kaldığı yere hasta adayı olarak yıllarca aradığı ilk aşkı Jae Hee gelir ve K.Kore askerleri Jae Hee'deki organların babasına nakledilmesini yani Jae Hee'nin öldürülmesini istiyordur.

Peki bu durumda Park Hoon ne yapacaktır?



Diziyi ilk izlemeyi düşündüğümde kararsız kalmıştım; açıkçası standart doktor dizilerindendir diye düşünmüştüm ama izlemeye başladığımda farklı olduğunu anladım ve çok beğendim!

En çok da her dizideki Amerika hayranlığına karşı bu dizide olası tehlikeyi görebilen insanların olmasını sevdim,demek ki hepsi Amerika hayranı değilmiş ve bir şeylerin farkındalarmış...Umarım diğer bölümler de bu kadar güzel olur!iyi Seyirler!