31 Ekim 2014 Cuma

Kitap Yorumu: Pamuk İpliğinden Hayaller


En fazla hasar görmüş parçalanmış bir kalpte bile 
yeşermeyi bekleyen bir umut vardır daima... 

Pamuk İpliğinden Hayaller kitabı, dört farklı kadının hayatlarını, yaşadıkları zorlukları,yaptıkları karşılıksız iyiliklerin onları nasıl bir araya getirdiğini anlatıyor.Daha çok iki karakter üzerinde duruluyor.Bunlardan biri kocası tarafından aldatılan  Evelyn, diğeri kimseyle sıkı ilişki kurmayan Abigail...


Konu olarak; 

Evelyn'in kocası, aldattıktan sonra Evelyn'den boşanıp genç birisiyle evlenir.Zor günler geçiren, yaşadığı evden çıkmak zorunda kalan Evelyn, hiç hesapta yokken arabasına atlayıp kilometlerce ötedeki bir kasabaya gider.Düşündüğü ilk şey orada sadece birkaç gün geçireceğidir ama bu küçük yer onu fazlasıyla etkiler ve gençlik hayali olan kırkyama dükkanını burada açmaya karar verir.Ama hiçbir şey planladığı gibi gitmez ve işler kötüye gider.Dükkanın daha çok müşteri çekebilmesi için, meme kanseri yararına bir kırkyama etkinliği başlatır ve burada bu dört kadının yolu kesişir; Evelyn, Abigail , Liza, Margot


Her ne kadar çok betimleme okumayı sevmesem de kitabı oldukça beğendim.Genel olarak umudunu kaybetmeme ve güçlü durma duygusu aşılıyor insana...Aslında bu kitabı o depresif zamanlarımda almıştım.Kitabı almama sebep olan cümle ise şuydu;

Hayat senin onu yaşadığın gibidir.
Kendin için üzülmekten vazgeç...


28 Ekim 2014 Salı

Kawaii Box : Sevimli her şey bu kutunun içinde ♥


Sevimli şeylere zaafım olduğunu hep söylerim ve büyümem bu zaafıma engel değil! Ne zaman bir yerde sevimli kalemler, not defterleri, anahtarlıklar görsem almak gelir içimden ama bu sitedekiler gördüklerimin en sevimlisi!Kawaii ♥ Box, sevimlilik abidesi bir site...

Japon ve Kore dizilerinde fark etmişsinizdir, sevimlilik her yere yansır; takılara, tokalara,not defterlerine, cep telefonlarına yani hayatlarına... :) 


Kawaii ♥ Box sitesi de, Japonya'dan ve Kore'den sevimli,lisanslı 10 -12 ürünü bir araya getirip aylık kutu olarak  gönderen bir site...Siteye, aylık 18,90$ ödeyerek Kawaii Box'a üye olabiliyorsunuz ve site her ay size Kawaii ♥ Box kutusu gönderiliyor.Ayrıca üyelikten çıkmak istediğiniz zaman üyeliğinizi iptal etme şansınız da oluyor.




Ben bu kutulardan birine sahip olmak istiyorum ama sürekli üyelik bana göre değil diyorsanız 3 aylık da üye olabiliyorsunuz.3 ay boyunca size ayın Kawaii ♥ Box kutusu gönderiliyor ve siz de 3 Kawaii ♥ Box sahibi oluyorsunuz.3 ayın bitiminde üyeliğiniz kendiliğinden sonlanıyor.Eğer devam etmek isterseniz tekrar üyeliğinizi aktif edip Kawaii ♥ Box almaya devam ediyorsunuz. ( Aylık 18,90$, 3 ay boyunca) 



Sitede;

♥Freeship özelliği var yani kargo ücreti ödemiyorsunuz.
♥ Tüm ürünler % 100 orijinal ve lisanslı  
♥ Paypal ile güvenli ödeme yapabiliyorsunuz.


Sizce de çok sevimli değiller mi?

Siteye göz atmak için tıktık.



Not: Takipte kalın, Kawaii ♥ Box ile sizin için sürprizimiz var :)

Sawako geçmişe dönüyor: "90'lara özlem"


Hani hep 90larda çocuk olmak başkaydı derler ya ben de farklı bir şey söyleyemeceğim bu konuda...Çünkü 90larda çocuk olmak harbiden bambaşkaydı..


Bugünlerin tersine hepimiz sokakta oynardık, hem de gece yarılarına kadar...Başımızda bir büyük olmasa bile mahallenin gözleri üzerimizde olurdu.Hiçbirimize bir şey olmadı çok şükür...


Sokağa çıkmaya deli olurduk.Bilgisayar gibi bir illet yoktu hayatımızda...Lükstü, öyle herkes bilgisayar sahibi olamazdı.Aslında düşünüyorum da bilgisayar sahibi olan tanıdığım da yoktu.Cep telefonu bile yeni yeni görünmeye başlamıştı..Bizim evimize 90ların yarısında girmişti, hani şu kocaman telefonlardan...



Sürekli hasta olmama rağmen meybuz yerdim, annemden gizlice...Rengarenk..Ama en çok kırmızı rengini severdim, vişneli olanı...



Leblebi tozu yerdim mesela, inadıma ağzımı yayarak konuşurdum ki yarısı etrafa saçılsın!Sanırım biraz itici bir çocuktum ama o zamanlar herkes öyleydi:D



Her dışarı çıktığımızda, meyve suyu kutularına benzer kutularda puding alırdım...Hiçbir zaman yemezdim, tatları korkunçtu bana göre ama alırdım!Çünkü dışarı çıkıldı mı boş dönmek olmazdı :))

Sigara şeklinde sakızlar vardı...Hala onları satmalarındaki amacı anlayamıyorum çünkü sigaraya özendiriyordu..Ben de özenmiştim!Bir akrabamız sigara içerken ben de istiyorum diye ağlamıştım..Ağzıma sigarayı alınca da tiksindim ve ailemdeki tek sigara içmeyen benim...


Sahi hala satılıyor mu onlar?


Sanal bebeklerim vardı.Yemez, içmez, kalkmaz onlara bakardım..Bir tanesi insanlıydı; 50-60 gün yaşıyordu, büyüyordu, yaşlanıyordu, çok seviyordum.Aptal kuzenim kavga edince onu yere attı ve bir daha aynısını bulamadım..Ondan sonra bulduklarım sadece 10 gün yaşıyorlardı ve hiç değişme yoktu..Çok içimde kaldı o yüzden...Hani insanlısından doğup, büyüyüp, yaşlananından sanal bebek biliyorsanız bana da söyleyin..Büyümüş olmam, hiçbir şeyi değiştirmez :) 




Tasolarım vardı...O zaman kız, erkek fark etmez herkes taso sahibi olmak için delirirdi.Herkes yenmeli taso oynarken ben kıymetlilerimi ıslak mendil kutusunda gezdirirdim..Dokunamazdı hiç kimse...Ama şimdi yoklar, ne oldu acaba o tasolara, kesin annem çer çöp diye attı :(



Işıklı ayakkabılarım vardı..Hiç unutmam!Onları giyer cool edalarla etrafta dolanırdım...Aslında o zaman baba tarafında en küçük çocuk olduğum için sürekli  şımartılırdım, yeni eşyalarımı herkese gösterip hava atmaya çalışırdım...Hala dalga geçerler, uykum geldi bahanesiyle yeni pijamalarımı gösterdiğimden...Çocukluk işte... :D


Bilmiyorum herkeste var mıydı ama çok popülerdi; bebeğini sallayan oyuncak bebek...Müzik sesleri çıkarıp kolunu sağa sola sallardı..Şimdi düşününce çok basit bir oyuncak ama o zamanlar mükemmel oyuncaklar arasındaydı...Ona ne mi oldu?Komşu çocuğu tarafından kırıldı :(



Senelerce dil döktüm aileme, atari istiyorum diye..Ağladım, sızladım ama yok almadılar..Herkes atariyle oynarken bana oynatmazlardı küçüğüm diye...Bir Mario oynayamadım yani..Durumumuz olmadığından değil de ders çalışmam diye...Sonra deprem oldu, evimiz ağır hasarlı olduğu için memlekete gittik, bir sene babamdan ayrı yaşadık ve bir gün babam elinde sürprizle geldi..Atari almıştı ama kimsede olmayan Playstationdan, yeni çıkmıştı..Ve evet!Bana oyun oynatmayanları süründürdüm...Yaşasın kötülük! :D




Ve tetrisim de olmuştu babamın gelmesiyle..Şekilsiz karakterlerle çizilen araba yarışımı oynardık kuzenimle..Kaybeden kazanana yumiyum almak zorunda kalırdı,hep kaybederdi ama hiçbir zaman almazdı...Evet bu kişi, değerli sanal bebeğimi kıran kuzenim!Ne çekmişim :))




Bir de şu yaratıklar çok popülerdi ben de mavi saçlısı vardı, anahtarlık olarak...Niye severdim onları inanın ki bilmiyorum, hatırlamıyorum da!Bir çocuk için çok korkunç değiller mi?





Gazeteler kağıt bebekler verirdi ve onlara geçirilecek kağıt kıyafetler..Hiçbir şeye yaramayan şeylerdi ama alırdım, popülerdi almamak olmazdı :))



Çılgın Bediş'in hiçbir bölümünü kaçırmaz itinayla başlangıç şarkısını ezberlerdim.Oktay karakterine bütün kızlar aşıktı tabi yaşına başına bakmadan bende!En havalı şeyi de bir ton jöle sürülmüş saçlarıydı..




Yılan Hikayesinde de Memoli öyleydi...Şimdi mi? Jöleden nefret ederim :)) (Bu arada flütte tek çalabildiğim şarkı yılan hikayesiydi, aslında onun da yarısıydı..Gerçekten müzik kulağı yok ben de...Ritim bile tutamam)



Ruhsar, Sıdıka, Çarli iş başında gibi çok eğlenceli diziler vardı..




Favori çizgi filmlerim; Scooby Doo ve Casper dı.


Serdar Ortaç'ın Karabiberim klibini çok ayıp bulurdum :)) Şimdi amaçsız buluyorum...



Bu mektubu bilmem kaç kişiye yolla diye kağıtlar atılırdı posta kutusuna...Kimden geldiği belli olmayan bu kağıtları, dileğinin kabul olmasını istiyorsan orada yazılı olan sayı kadar kişiye yollaman gerekirdi.Yoksa yandın!Çünkü sonunda göndermeyen için beddua da yazılırdı...Izdırap...Mecbur gönderecektin o zamanlar, sonradan akıllandık ve posta kutusundan kimliği belirsiz kağıtları almadık.Kendimizi koruma yöntemi buydu :D



Etrafımda yaşıtım kız olmadığı için hep erkeklerle oynamak zorunda kaldım.Beşinci sınıfa kadar saçlarım kısacıktı çünkü babam beni erkek kuaförüne götürür ve saçımı amerikan traşı yaptırırdı.Büyüdükten sonra saçlarıma dokundurmadım!Küçüklük fotoğraflarıma bakıyorum, çok güzel erkek çocuğu görüyorum, düşünün artık:))



Hala var mı bilmiyorum ama pamuk içinde nohut, fasulye ıslatır çimlenmesini beklerdik...Ben bir tanesiyle duygusal bağ kurup saksıya ekmiştim baya da büyümüştü.Memlekete gittiğimizde kuruduğu için vedalaşmak zorunda kalmıştım..Ne üzülmüştüm.. :(


Her sene bir tane bahçıvan pantolon alırdım ama hepsi birbirinin aynısı olurdu, kot...Bir tek son aldığımda çiçekli, turuncu korkunç gözüken bahçıvan almıştım, hiç giymedim..Ama kot olanlarını hala beğeniyorum, giymekten çekiniyorum sadece.. :)


Arı maya, silgilerim vardı.Aslında herkeste o silgiler vardı..Sonra değişik kokulu silgiler çıkmıştı.Favorim, kurabiye gibi kokanlardı...Yine olsa yine alırım onlardan..Fakat kanserojen maddeler içerdiği için satışı yasaklanmış :/




Daha birçok şey vardı muhtemelen çocukluğumda...Ama hatırladıklarım şimdilik bunlar...Peki siz çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz:)


İtiraf: O zamanlar Teletabileri izliyordum hala sıralamasını bile hatırlıyorum; Tinkywinky, Dipsy Lala, Po ...O zamanlar anlamlı geliyordu :))

27 Ekim 2014 Pazartesi

Liar Game / 2014


Romantik komedilerden sıkıldınız mı?
Asıl kızlarımızın aptal aşık rolleri size fenalık mı getirdi?
Diziyi izlerken klasik sahneler içinizi bayıp  "işte şimdi şu olacak!" gibi tepkiler mi vermeye başladınız?
O zaman şimdi sıkı durun!
Sawako yepyeni bir diziyle karşınızda; 
"Liar game "



Dizi, yalan oyunu üzerine kurulu..En iyi yalan söyleyen, en akıllı olan, en iyi rakibini kandıran oyunu kazanacak ve finalde tam 10 milyar won'un sahibi olacak...Kulağa çok mu kolay geliyor hiç öyle değil!Yarışma 40 kişi arasında gerçekleşmekte ve bu 40 kişinin her birine 500.000 won verilmekte..Ama harcamaları için değil!Yarışmacıların verilen süre boyunca paralarını korumaları ve diğer yarışmacıların paralarını ele geçirmeleri gerekmekte...Bunu rakiplerini kandırarak, onların paralarını çalarak ya da başka yöntemlerle yapmaları serbest!Tek şart fiziki müdahale olmaması...Süre dolduğunda elinde kim daha çok para bulundurursa, yarışı o kazanır ve toplam 500.000 won'un sahibi olur.

En iyi yalan söyleyen kazanacak!
Kimseye güvenmemelisin!


Oyun kuralları, herkes için zor gözükmese de Nam Da Jeong için gerçekten zordur.Çünkü o aptallık derecesinde herkese güvenen, yalan söylemeyi beceremeyen, dürüstlük abidesi bir öğrencidir..Hem de paraya çok ihtiyacı olmasına rağmen!Babası borçlarını ödeyemediği için ortalıktan kaybolur ve Nam Da Jeong saati 5$ olan işlerde çalışmak zorunda kalır..


Ama birgün şansı döner!İşe yetişmek için koştuğu bir gün, yolun ortasında yardım isteyen yaşlı kadına yardımcı olmak için işe geç kalmayı göze alır.Yaşlı kadının elindeki bavulu istediği yere kadar taşımaya karar verir.


Bu yolculuk sırasında yaşlı kadın lavaboya gideceğim bahanesiyle ortalıktan yok olur...


Nam Da Jeong, saatlerce onun dönmesini bekler, sonrasında merakına yenik düşüp çantayı açar...Şok olur, çanta parayla doludur.


Nam Da Jeong, bir an afallar ama sonrasında parayı evine götürür.Parayla dolu bir yatakta uyuduktan sonra sabah o parayı polis merkezine teslim etmeye karar verir ve teslim etmeye gittiğinde o da Liar Game'in parçası olmuştur.


Yarışmaya katılıp katılmama konusunda çekimser olmasına karşın, yıllar önce ona yardımı dokunan öğretmeniyle yaptığı anlaşma sonucu yarışmaya katılmaya karar verir.


Anlaşmaya göre, öğretmeni, Nam Da Jeong'a karşı bilerek kaybedecek ve sonunda kazanılan parayı ikisi yarı yarıya paylaşacaklardır.



Asıl kızımız, artık kendini güvende hissederek öğretmeni ne istediyse onu yapar.Ama en önemli kuralı unutmuştur!

"Asla kimseye güvenme!"

Tahmin edebileceğiniz gibi, asıl kızımız öğretmeni tarafından dolandırılmış ve tüm parasını kaybetmiştir.


Ve bu noktada hapishaneden yeni çıkan, eski psikoloji profesörü Cha Woo Jin'den yardım almaya karar verir.Cha Woo Jin, insan psikolojisi konusunda bir dahidir..Peki asıl kızımıza yardım mı edecektir yoksa asıl kızımız birkez daha mı dolandırılacaktır?



Diziyi anlatış tarzımdan da anladığınız gibi bayıldım!Akıllıca bir dizi daha ortaya çıkarmışlar ve içerisinde yer alan psikolojik etkenler de ilgimi daha çok çekmekte..Beni rahatsız eden tek şey asıl kızımız!Evet, çok aptal olduğundan ona sinir oldum!Ama sevimliliğine de hayran kaldım.Neyse hep beraber izleyelim, bakalım dizinin seyri ne olacak? 

Not:Bu diziden önce çekilmiş Japon versiyonu var, onun da adı "Liar Game"..Aynı olup olmadıklarını bilmiyorum ama onu da izlemeyi düşünüyorum.. :)

23 Ekim 2014 Perşembe

Norwegian Wood / 2010


Dün film izlemek için rastgele seçtiğim bir sitede karşıma geldi bu film...Senaryoya çevrilen, Japon yazar Haruki Murakami'nin, Norwegian Wood adlı kitabı Japonya'da en çok satanlar listesinde ve Türkçe ismi de "İmkansızın şarkısı" olunca izlemeye karar verdim.

Konusuna gelecek olursak;

Toru Watanabe, 60'lı yılların lise öğrencidir.En yakın arkadaşı Kizuki, intihar ederek yaşamına son verir.Toru ise Tokyo'da bir üniversiteye yerleşerek yeni hayatına başlar.Japonya'nın siyasal olarak sorunlar yaşadığı, öğrencilerin ayaklandığı bu ortamda Toru, sadece öğrencilik hayatı ve kızlarla vakit geçirmektedir.

Bir gün şans eseri, Kizuki'nin eski kız arkadaşı Naoko ile karşılaşır.İlk başlarda konuşmadan uzun uzun süren yürüyüşler zamanla ikisi arasında bir aşk başlatır.Ama Naoko, hala eski erkek arkadaşı Kizuki'nin acısını içinde taşımaktadır ve Toru'yu her gördüğünde bu acısı daha fazla artmaya başlar..Ve bir gün Naoko ortadan kaybolur...Toru, Naoko'yu beklemeye kararlıyken karşısına ondan hoşlanan Midori çıkar...Peki ya sonra?


Şimdi...Gelelim benim kişisel yorumlarıma...Film, kitap bu tür şeyler zevk meselesidir derim hep...Ama ben bu kadar anlamsız bir film görmedim!Açıkçası Japonya'da en çok satanların içinde olduğunu duyunca, kesin mükemmel bir dram örneğidir diye düşündüm ama tam bir hayal kırıklığıydı...Filmin neredeyse %70i  +18 sahnelerden oluşmakta!Hadi bunu geç, en başta Kizuki intihar ediyor, derdi ne, neden intihar ediyor cevabı yok!Varsa da ben sahneleri atlarken arada kaynamış olabilir...Heh bir de Toru, Naoko'yu çok seviyor ama ölür ölmez başka kollara koşup, onlara deli gibi aşık olduğunu söylüyor...Bence bu kitabın çok satmasının tek sebebi, o sahnelerdir!Olaydan daha çok yer kaplıyorlar çünkü...Eğer benim gibi biriyseniz, izlemeyin derim...Tamamen gereksiz, zaman kaybı bir yapım...


Unutmadan dizide GD'nin gizli olduğu söylenen ama apaçık ortada uzatmalı sevgilisi Kiko, Midori rolüyle yer alıyor ve dizideki en masum rol ona ait :)

22 Ekim 2014 Çarşamba

Ookami Shoujo to Kuro Ouji


Bir anime çılgınlığıdır ki gitmiyor bir türlü benden!Biliyorsunuz işte seviyorum, kocaman gözlü, şapşik suratlı şeyleri!İşte bu da bu sezonun yeni animelerinden, oldukça hoş bir konuya sahip, izlerken kıkırdamaktan alamıyorsunuz kendinizi..Haa bir de mangası var bunun; izlemeyi değil de okumayı sevenler için..Animesinin Türkçesi yeni çevrilmeye başladı ama mangasının Türkçesi var mı bilmiyorum..İngilizceden takip ediyorum..


Neyse animemizin konusuna geçelim o zaman;

Erika Shinohara, liseye yeni başlamış kızımızdır ve her zamanki gibi arkadaş edinmekte zorluk yaşayan tiplerdendir ama bu sefer kararlıdır, kesinlikle arkadaş edinecektir!Sınıfa girdiğinde Erika, herkesin gruplaştığını fark eder ve yeni tanıştığı iki kızın grubuna dahil olmak ister..Yalnız bu onun için hiç kolay olmayacaktır, dahil olmak istediği gruptaki kızların ikisinin de sevgilisi vardır yani konuşacak ortak konuları vardır ve bizim asıl kızımız hep konuların dışarısında kalmaktadır.O an dahi asıl kızımızın aklına bir fikir gelir ve sevgilisi olduğu yalanını söyler.İlk başlarla arkadaşlarını, bu yalana inandırsa da ilerleyen zamanlarda arkadaşları asıl kızımızın yalan söylediğini fark ederler ve sevgilisinin resmini görmek isterler.


Asıl kızımız ne yapacağını düşünürken, sokakta gördüğü yakışıklı bir çocuğun gizlice fotoğrafını çekip erkek arkadaşı olduğunu iddia eder ama o çocuğun aslında okulunun prensi Kyouya Sata olduğundan haberi yoktur.Bu durum ortaya çıktığında ve asıl kızımız Kyouya Sata'ya derdini anlattığında Kyouya Sata, nazikçe sevgili rolü oynamayı kabul eder.Asıl kızımız onun çok nazik olduğunu düşünmek üzereyken, Kyouya Sata'nın gerçek yüzü ortaya çıkar.Aslında o  siyah kalpli bir sadisttir.  


Sata Erika'nın zayıflığından faydalanıp ona köpeği gibi davranır.


Romantik komedi türünde animelerden hoşlananlar için kesinlikle önerebileceğim bir yapım!İzlemelisiniz :)

21 Ekim 2014 Salı

Black Mirror / 2011


Uzun zamandır Amerikan ya da İngiliz dizisi yazmıyordum değil mi?Aslında pek yazdığım da söylenemez, doğru...Ama bu hafta deli gibi Amerikan/İngiliz dizisi izlemek istedim; içerisinde aşk olmayan,psikolojik, korku, polisiye olacaktı ama ne yazık ki bulamadım...Sonra sevgili Düda'nın Feneri blogunun sahibesi bana bu diziyi önerdi.. 2 sezon, 6 bölümden oluşan mini diziyi...

Diziye gelecek olursam; her bölümünde farklı bir konu işlenmekte daha doğrusu eleştirilmekte...Mesela bir bölümde teknolojiyi, diğer bölümde insanların bakış açılarını, başka bir bölümde paranın insan ahlakı üzerindeki etkileri gibi..Şunu söylemeliyim ki bu yapım, herkesin bayılacağı bir yapım kesinlikle değil...İçerisinde bol bol açık sahneler de var..Ama konuyu, bağlama eleştirme yönünden oldukça etkileyici bir yapım...İzlerken "aaa demek ki bu yüzdenmiş, evet çok doğru" gibi tepkiler vermeniz kaçınılmaz oluyor...Kesinlikle izleyin demiyorum, dediğim gibi herkesin hoşlanacağı bir yapım değil ama kesinlikle 2. sezonun 2.bölümünü izleyin; hem hiçbir açık sahnesi yok, hem konu etkileyici hem de diğer bölümlerden bağımsız bir bölüm olduğu için hiçbir şey kaçırmamış oluyorsunuz ve iddia ediyorum herkesin beğeneceği bir bölüm! :) Eğer izlerseniz yorumlarınızı da sakınmayın!Bu arada bana güzel, bol gizemli, akıllıca bir Amerikan/İngiliz dizisi önermek istiyorsanız hiç çekinmeyin :) 





20 Ekim 2014 Pazartesi

Mim #10 - Beklentiler ve Hedefler


Sevgili Renklitirtil blogunun sahibesi, bana bir mim paslamış;
2015 yılından beklentilerim ve gerçekleştirmek istediğim en az beş hedef içeren bir liste hazırlamak üzerine...Öncelikle teşekkür ederim mim için...Aslında ben öyle hayattan çok beklentileri olan bir insan değilim..Hayır tabi ki benim de olmasını istediğim şeyler var ama bunları dile getirmekten pek hoşlanmam...Olmazsa hayal kırıklığım büyük olur çünkü...Biraz korkağım değil mi?Ya da böyle konularda oldukça korkağım kabul ediyorum...Ama bu sefer dile getireceğim!Farklılık olsun :)


Düş kırıklıklarımı bir kenara bırakıp benim 2015 yılından beklentilerime geçmeye ne dersiniz?




Dikiş dikmeyi öğrenmek

Evet, biliyorum!Birçoğunuz için çok sıkıcı bir hayal...Ama benim gerçekten istediğim bir şey bu!Aslında dikiş kursuna kaydolmuştum fakat yedeklerdeydim ve ne yazık ki sıra bana gelmedi..Ne çok istemiştim rengarenk yastık kılıfları dikmeyi...Odamdaki sevimsiz, istenmeyen  koltuğu da rengarenk yapacaktım, sonra perde kumaşı alıp odama perde dikecektim ama kısmet değilmiş :( Olsun...Umarım 2015 yılında bir fırsat bulup dikiş dikmeyi öğrenirim, bunu gerçekten istiyorum :)





Daha fazla mutlu, huzurlu olmak

Her şeyi kafama takıyorum.Bu da üzüntülerimin artmasına ve mutlu günlerimin yok olmasına neden oluyor.2015 yılında içimde yok olan ya da karanlıkların arkasına saklanan Pollyanna yı yeniden canlandırıp daha pozitif daha mutlu olmayı umuyorum.Yapabilirim bunu! :)



Klasikleri okumak

Klasik romanlar, benim okumayı seçtiğim roman türleri arasında yer almadığı için birçoğunu bu güne kadar okumadım.Ben kurgu olarak bilimkurgu, psikolojik ne bileyim bir korku sever olduğumdan klasikler hep sıkıcı geldi bana...Ama bu sefer, hepsini okumak istiyorum, artık eskisi kadar da sıkıcı gelmiyor :) En azından okuyacağım romanların arasına klasikleri de sıkıştırabilirim!




Hayatıma yön çizmek

Hayatımda bir şeyleri şekillendirmek istiyorum...Bağımsızlığımı ilan etmek istiyorum, umarım 2015 te bu olur :)


Yurtdışına gitmek

Bu beklentim sadece 2015 için değil, ömrümün sonuna kadar geçerli...Yurtdışını gezmek istiyorum, ne iş ne de eğitim olsun içinde; sadece gezeyim, sorumluluk olmasın, param olsun...Neresi olduğu pek önemli değil, farklı bir yer, yeni insanlar, yeni yemekler tanıma fikri bile mutlu ediyor beni...Umarım bir gün olur :)




Güçlü olmak

Hem maddi hem manevi olarak güçlü olmak istiyorum.Ama daha çok manevi!Duygusal kişiliğim, beni çoğu zaman zor durumda bırakıyor.Güçlüden çok biraz daha sert biri olmak istiyorum, insanların gözyaşlarını kanmamak, sadece kendimi düşünen  bencil olmak istiyorum! 



Başarılı ve azimli olmak

Yaklaşık 2 senedir çeşitli konularda yaşadığım hayal kırıklığı beni pes etmeye sürekledi..Tamam hiçbir zaman çok hırslı biri olmadım ama bir şeyi gerçekten istediğimde bir yolunu bulup onu elde etmeyi becerdim..Hayal kırıklıklarımı bir kenara itip azimli davranmayı ve sonucunda başarılı olmayı istiyorum..Umarım olur :)


Son olarak babam için;

Bu beklenti de babam için olsun...Senelerdir çalışıyor ve bu sene emekli oluyor Allah'ın izniyle...Umarım kazandığı parayı istediği gibi bir yatırım aracı olarak kullanabilir :)

Mimi geç cevapladığım için kimlerin cevaplayıp cevaplamadığını bilmiyorum o yüzden bu mimi herkese paslıyorum!Evet, evet üzerinize alınabilirsiniz :)

Benim 2015 ten beklentilerim bunlar, peki sizin beklentileriniz neler? :) 

17 Ekim 2014 Cuma

Cennetten gelen postalar #2


Daha önce şuradaki yazımda, yani aylar önce, farklı ülkelere, tanımadığımız insanlara posta kartı attığımızdan, bu durumdan fazlaca hoşlandığımdan ve posta kartı koleksiyonu yapmak istediğimden bahsetmiştim.Bu memnuniyetin sonunda büyük bir umutla yurtdışına 7 kart atmış, karşılığında sadece 3 kart alarak hüsrana uğramıştım.


Aslında kartları temmuz ayında atmama rağmen ha bugün ha yarın yeni kart gelir diye bekledim ama olmadı..Gelen kartların birisinde de sadece adresim yazılı olunca Justin Bieber hayranlarına döndüm "Bir hi bile dememiş!" 

Sen git taaa nerelerden Türkiye'ye tanımadığın bir insana kart at bir "Hi!" bile deme!Üstüne üstlük posta pulu olarak da örümcek resmi yapıştır.



Durum böyle olunca soğudum posta kartı göndermekten...Bana gelecek olan kartlarım kayıp mı oldu yoksa başka bir şey mi bilemeyeceğim...Gönderdiğim kartlardan da ikisi aylardır onaylanmayı bekliyor, en son bugün mesaj gönderdim; ellerine ulaştıysa onaylasınlar diye :) 

Evde de gönderilmeyi bekleyen boş kartpostallar var, tozlanıyorlar orada, burada dururken...Sanırım onları da bir ara göndermeliyim..Tabi hayal kırıklığım biraz hafifleyince :)

Peki siz hiç postcrossing'i denediniz mi?

Not:Kartların nasıl ve nereden gönderildiğini merak ediyorsanız eski yazıma tıktık.

14 Ekim 2014 Salı

Fated to Love You / 2014



Bu aralar tembel mi oldum ben ne? Günlerdir izlediğim diziyi yazmaya, replik çıkartmaya üşeniyorum...Tamam üşengeçlik benim diğer adım ama şu sıralar gerçekten abarttım!Neyse geç olsun da güç olmasın diyerek konuya giriş yapalım :))

Kim Mi Young, büyük bir şirkette stajer olarak çalışmaktadır ama yaptığı iş getir götür işinden fazlası değildir.Şöyle ki asıl kızımız Kim Mi Young, Pollyanna'ya taş çıkartacak iyimserliktedir ve hiç kimseye hayır diyemez.İş yerindeki herkes onun bu iyi niyetini sömürür, ona saçma sapan bir ton ayak işi yaptırmakla kalmayıp bir de postit kız lakabı takarlar..


Çünkü asıl kızımız ona verilen saçma görevleri unutmamak için masasını postitle doldurmuştur. ( Sawako, burada yine ezik olarak lanse edilen asıl kızımıza bir ton laf söylememek için kendini zor tutuyor.)



Kim Mi Young, herkese iyi davranmasına rağmen iş yerinde sadece bir arkadaşı ona gerçekten değer verir.Bir de Avukat Min, ona nazik davranmaktadır ve asıl kızımız gizliden gizliye Avukat Min'den hoşlanmaya başlar.



Ve bir gün asıl kızımızın şansı döner, iş yerinde yapılan bir çekiliş sonucu lüks bir otelde iki kişilik tatil kazanmıştır.Yalnız ortada büyük bir sorun vardır; asıl kızımızın tatile yanında götürebileceği kimsesi yoktur.Vazgeçmenin eşiğine geldiğinde Avukat Min'e tatil teklifinde bulunur ve Avukat Min bu teklifi kabul eder.

Lee Gun, büyük bir şirketin varisidir.Zengin olduğu kadar küstahtır da...(Hele bir gülüşü var, Erol Taş'a taş çıkarır ) Yaklaşık altı yıldır çıktığı yurt dışında çalışan fakat artık Kore'ye dönen balerin sevgilisine, evlenme teklif etmeye karar verir.Aslında  bu kararı vermesinde, şirket hissedarlarının uyguladığı baskının da etkisi vardır



Ama yine de Lee Gun sevgilisini seviyordur.Büyük bir sürpriz hazırlar ona, tam da asıl kızımızın tatil yaptığı otelde...


Nitekim Lee Gun ve asıl kızımız Kim Mi Young için hiçbir şey planlandığı gibi gitmez...Yaşadıkları yanlış bir olay sonucu ikisi bir sabah aynı yatakta uyanır..Ve Kim Mi Young hamile kalır peki ya sonra?



Dizi romantik komedi, bazen dram türünde etkileyici bir yapım :) 20 bölümlük ve sonlanmış durumda!Son zamanlarda izlediğim diziler sonucu yaşadığım hayal kırıklığını telafi etti..İzlemelisiniz...

Buradan sonrası izleyenler için ya da spoilera doymayanlar için :D

Asıl kızımızın bu koşuşunu unutmak mümkün mü?




 Asıl kızımız eziklikte sınır tanımıyordu.Sinir oldum..Özellikle de önce bize sevimli olarak lanse edilen, sonrasında çirkinlikte sınır tanımayan avukat karşısındaki o ezik duruşu sinir etti beni...Avukat daha çok sinir etti orası ayrı...




Sonra o çıktı karanlıktan...Bizim asıl erkek kahramanımız, Gun sülalesinin bilmem kaçıncı torunu Lee Gun...Asıl kızımızı kurtarışı fazlasıyla havalı değil miydi?




Tabi sadece bununla kalmayıp asıl kızımızı prensese de dönüştürdü...Her Kore dizisinde olduğu gibi bu dönüşüm karşısında büyülenmekten de geri kalmadı :)



Asıl kızımızın, hamile kaldığını öğrendikten sonra Lee Gun'a söylemekten çekindiği sıralarda karnından bir sesin baba diye bağırması...



Sonra, Lee Gun'ın  o sesi bağrına basması...




Aslında bunların sadece asıl kızımızın kurduğu saçma sapan bir hayal olması...(Yalnız ben o sesin telefon uygulanmasından geldiğini düşünmüştüm :) )



Asıl kızımız, pollyannalıkta sınır tanımadığı gibi, herkesin eşiyle gittiği doğum öncesi kursa tek başına gitmeye çekinmez...



Her zaman, olumlu düşünür..Hatta Lee Gun'ın gelmediğini hocasına söylerken bile..Lee Gun'ın gelmeyeğinden o kadar emindir ki...



Ama Lee Gun, gelir hem de o Erol taş'a taş çıkartacak kahkahasıyla :D 

Bu arada, Lee Gun'ın dikiş yeteneğinden haberiniz  var mıydı?Doğmasını bekledikleri bebek için diktiği o kıyafet ne kadar özenliydi..Tabi ki gerçekte o dikmedi ama yine de çok iyiydi:))


Ayrıca kıskançtır da...Başkasının yapıştırdığı yara bandını bile kıskanır...Çaktırmadan kendi yara bandını yapıştırır..Yalnız yara bandına bayıldım!



Ama her zaman böyle gizli gizli kıskanmaz...Belli eder kıskandığını, sadece çocuğu için kıskanıyordur asla gerçekten kıskandığını kabul etmez:D




Ve asıl kızımızın Dilek kutusu vs Meraklı Lee Gun :)) 




İçinden çıkan asıl kızımızın dilekleri...Yalnız artık sıkmaya başlamadı mı, asıl kızlarımızın eziklikte sınır tanımamaları..Bu kadar da olmamalı...Asıl kızlarımız artık ezilmesin! 



Ve Lee Gun'ın asıl kızımızı salyangoza benzetmesi...Playfull kisste de Ha Ni salyangozdu değil mi? 
Birisi benim için salyangoz benzetmesi yapsa hakaret olarak algılardım ama onlar için bu böyle değil demek ki...Zorluklara rağmen direnen, yavaş yavaş istediğine ulaşan bir sümüklü böcek :D



Resimler arasındaki koca gözlü salyangozlara dikkat!Salyangoz ayrıntıda gizlidir! :D



Salyangozlar, kaplumbağalardan daha iradelilerdir.O küçücük bedenleriyle...Lee Gun'ın anlatmak istediği de bu olsa gerek :D





Bu arada fark etmişsinizdir, sadece asıl kızımızın değil Lee Gun'ın da hayal gücü geniş..Sadece salyangoz görmesi değil...Asıl kızımızı kıskandığını kabul edemediği ama kıskançlıktan delirdiği zamanlar o da hayal alemine dalar...Komşu abilere dikkat edelim kızlar :D





Lee Gun'ın öncesi ve sonrası...Hangisi daha iyi derseniz bence kısa saçlı olanı!Önceki halini, o gülüşüyle sapığa benzetiyordum, korkutucuydu bence! :D



Lee Gun'cığımız ne kadar kıskanç olsa da kıskandığı kişinin iyi yönlerini karşısında minnettar da olur :)) Şapşik!



Bu ikili arasındaki atışmalar harikaydı!Beni benden aldılar :D



Böyle süslü yemeklerden ben de istiyorum!Bir gün oturup kendim için yapacağım!Eğer olur da yaparsam blogumda da paylaşmayı unutmam! :D



Benim hala bir selfiem pardon öz çekimim yok biliyor musunuz?Akıllı telefonum var ama o yok bir ara çekinsem mi ki? :D



Ben de canım sıkıldığında tatlının dibine vururum..Canavara dönüşürüm, o an evet mutlu olurum...Hem tatlıyı sevmeyen insan olur mu ki? :)



Eğer olur da bir gün bana hediye almak isterseniz hiç doğum günümü falan beklemeyin!Tutmayın kendinizi!Bana kar küresi alın ama müzik çalarlısından :D



Böyle yetenekli insanları çok kıskanıyorum!Acaba teknik mi öğretiyorlar..Keşke bizde de sanata bu kadar önem vermiş olsalardı..Çok güzel değil mi?



Bir de bunların fan çizimleri var!Tıpkısının aynısı değil mi?:)


Her dizide böyle havai fişekli, romantik bir sahne oluyor..Olur da bir gün böyle bir sahne yaşamazsam çok içimde kalır!



Daha birçok sahne var, replik çıkarılacak ama artık yoruldum benden bu kadar ! İzleyin gençler! :)



Not: Dizinin bütün bölümlerini(19.bölüm hariç), yeni dahil olduğumuz sitenin internetinden indirmişim ve sitede internet kullanımında birinci olmuşuz dairecek...Tabi yönetim bu başarımızı kutlamak için bir liste hazırlamış ve sitedeki bütün binalara asmış..Kimi görürsem rekor sizde deyip dalga geçiyor :)) Ama bu dizi için değerdi!